20 Kasım 2009

Laparoskopik kistektomi

Bugün, başlıkta adını zikrettiğim ameliyatımın üstünden 3 ay geçmiş olacak ki, kontrol için hastaneye şey ettim, yani Hacettepe kadın-doğum, veyahut obstetrics ve jinekoloji da denebülür, oraya..
Hikaye geçen Temmuz'da başladı. Biz daha balayından döneli 1 hafta olmamış, gayet mıçmıç bir şekilde yaşar iken, bir gece ansızın geliverdi bir sancı. Saat 3 filan, nolüyo len diye diye tuvalete gittim. Klozette kıvranıyorum ama ses de çıkarmamaya çalışıyorum. Sanki bişiler yapabilsem geçicek ağrı ama tık yok! Bir yandan kıvranırken bir yandan da yüzümü aynaya dönmemle böyle bembeyaz bir tiple karşılaşmam ve oha demem bir oldu! O panikle koşar (hatta koşamazsın iki büklüm sürüklenirsin) Umut'u uyandırırsın, ölüyorum galiba diye ağlarsın, aarrhh/urrgghh/oahufkfufkf türü sesler çıkarırsın, o ovalar karnını ama geçmez, sıcak su torbası filan derken ağrı biraz hafifledi ve ben uyumuşum. Sabah yine hafiften başladı ama daha tolere edilebilir vaziyetteydi. Umut bir koşu eczaneden metsils diye tadı .oka benzeyen bi ilaç getirdi. Efenim bunu içen takır takır sökülüyomuş bööle gaz maz ağrı mağrı kalmıyomuş, fakat 2 mi 3 mü ne çiğnedim, hiç bi işe yaramadığı gibi akşama kadar da o iğrenç tadı ağzımdan gitmedi. Neyse işte, Umut işe gitti. Benim de öğleden sonra Ulucanlar'a gitmem lazım, ev ziyaretine. Biz tabi iki bilmiş, bunun gaz ağrısı olduğundan çok emin olduğumuzdan hastaneye gitmek filan aklımıza gelmiyor.
Öğleden sonra, yataktan kalktım, iki büklüm giyindim, tam dik duramıyorum, o halde gittim adliyeye. Sevgili iş arkadaşım M. de bu halim nedeniyle bana eşlik etti ve ev ziyareti yaptık, adliyeye döndük, ben hala iki büklüm. Akşam 5 gibi benim surat yine beyazlamaya tipim kaymaya başlamıştı ki, Umut geldi ve gittik Y. Yıl hastanesine. Tetkik metkik derken, ordaki pratisyen hekim "karnınızda yoğun gaz var, endişelenecek bi durum yok gibi ama bence siz en iyisi genel cerrahisi olan bir hastaneye gidin, apandisit filan olabilir" dedi. Yolda Melih'i arayarak
Hacettepe'ye doğru yola düştük. Aslında acıktığında midesinden başka bişiy düşünemeyen kocam "eve bi gidelim, bi yemek yiyelim, bi bakalım, bi arayalım Melih'i filan diyodu" ama zaten artık nevri dönmüş ben "hoytarebeah, sen beni düşünmüyosun da vik vik vik" diye diye.. Öyle işte..
Hastane kısmı feci oldu. Beklenmedik. Sanıyoruz ki iki piş piş bi mişmiş diyip gönderecekler bizi eve. Ama zaten hemen yanımıza inen Melih'in tavırlarından anlamalıydık. Melih, tıpkı bir çocuğa anlatır gibi tane tane güzel güzel "epey solgun görünüyorsun, şimdi sana mayi vericekler, bu gece burada kalabilirsin, jinekolojik bi durum olabilir" filan diye konuşmaya başladı. Daha ben "ne jinekolojik durumu, nası yaaa?" diye kendi içimde düşüncelere gark olamadan, kendimi Hacettepe'nin acilinde bir sedyenin üstünde, Melih bana damar yolu açar iken buldum! Sonrası evlere şenlik: Pek çok doktor tarafından muayene, ultrasonlar, 3 şişe mayiye rağmen çişimin bir türlü gelmemesi, uykumdan yeni muyaneler için uyandırılmam, kan alımları, acil servisin bilindik ama yine de uzak gelen trajik gürültüleri, ağlama sesleri, hırıtılı nefesler, endişeli bekleyişler, ailelerden, hakimlerden telefonlar.. Umut'un kah ayak ucumda kah baş ucumda bekleyişi. Ve benim yine bi sürü şeye uyuz oluşum.
Uyuz olunmaz da ne olunur abicim? Sözde ülkenin en kallavi hastanelerinden biriyiz. En iyi tıp fakültelerinden biri. Şimdi dr. geliyor (bunlar çoğunlukla kadın doğum'un asistanları, gecenin o vakti asistanlar var imiş). İlk soru: evli misin bekar mısın? Abicim, yani bakire olup olmadığımı mı soruyosun? Anlaşılan onu soruyor, çünkü evliysen muayeneyi ona göre yapacak, allah ne verdiyse dalıyor abim. Yahu, belki ben bekarım fakat bakire değilim, gayet de aktif bir cinsel yaşamım var. Veyahut evliyim fekat kocamnan bi türlü sevişemedik, vajinismusum ben belki. Adam gibi sorsana, bakire misin değil misin diye? Ya da dr. geliyor, ki bu dr.lar gelir gelmez hemen bi karın muayenesi yapıyorlar ilk, bastırıp çekiveriyorlar ellerini, ben acıdan zıplıyorum. Sonra başucumdaki dosyayı alıyor, bakıyor, "hmm evliymişsin, ne kadar oldu?" bende böyle kuzu gibi bi ses: Valla daha 3 hafta bilene olmadı, diyorum. Sonra bana böyle elini kolunu aça aça anlatmaya başlıyor: Rabik Hanım, şimdi daha çok yeni evlisiniz tabi, o bölge (viç van?) nizin florası yeni bir döneme uyum sağlayacak, falan filan". O bölge en mahrem bölge. Böyle hiç ucuna bucağına dokunmadan çevresinden konuşuyoruz. Yahu abicim, ben o kadarlık evliysem sen ne biliyosun benim o kadar zamandan beri seviştiğimi? Bu nasıl otomatik bir kabuldür tövbe tövbeeee? Belki ben 12 yaşından beri hoyda breh sevişiyorum, flora mlora hak getire gari? Flora kuramın çöküyor o vakit. Yani doktora kendi kendine, ama öyle değil, şöyle böyle diye açıklama yapmazsan, kendi bildiklerine giderler, benden söylemesi. Halbüüüse, gayet net iki-üç soru soracaksın: Aha jinekoloji tıp ilmine benden de bir katkı olsun:
1. Bakire misin, değil misin?
2. Ne zamandan beri cinsel ilişki yaşıyorsun? Daha da çeşitlendirilebilir. Kapiş?
Velhasıl, acil gecesi bizim için zor bir geceydi. Bir posta beyi (posta beyleri diye bir grup var, eskinin hastabakıcısı olsa gerek) tarafından tekerlekli sandalyeye bindirilmiş halde ultrason odasına götürülen, arkasında kocasının yetişmeye çalışan ayak seslerini duyan (posta beyi usain bolt'dan halliceydi valla), çişini altına kaçırmak üzere olan ben (3 şişeden sonra nihayet sıkıştıydım), gecenin 2'sinde, hastanenin boş ve loş koridorlarında ilerlerken, kendimi Tezer Özlü kitaplarında gibi hissettim. Öyle yalnız, çaresiz, depresif hissettiğimi, kendime acıdığımı hatırlıyorum. Ulen Rabik, daha dün Umut'la uyduruk bişiye anıra anıra gülüyoduk, şimdi şu acınası hallerine bak!
Sabah oldu, 9 temmuz sabahıydı anımsıyorum, acil tıp asistanları filan vizit ettiler beni.. Bu sırada yine jinekolojiden asistanlar neyim geldiler. her gelen bir de şu bey muayene edecek sizi diyor, ben havalelerde ay nolur artık istemiyorum diye, tabii içimden. Ancak artık yavaş yavaş anlaşılmaktaydı ki, cillop gibi bir kistim vardı sağ overde. 3.5 çarpı 4 cm boyutlarında. Karnımı ağrıtan oymuş. Tıfıl şey.
Saat 11 gibi, benden daha bitmiş haldeki sevgilim, işlemleri halletti ve biz çıktık hastaneden. Sevkim olmadığından bakanlık kartım rehin kaldı. Ama nasıl mutluyuz, oh kurtuluyoruz ya şu hastaneden, evimize gideceğiz ya, sevgilim bana yayla çorbası yapacak, ben koltukta uzanıp dinleneceğim ya mır mırr. Sanki kaçar gibi uzaklaşırken Anıl aradı. Melih bize ulaşamamış onu aramış: Anıl'ın da doğumunu yaptıran bu işlerin piri Tekin hocayla konuşmuş, hoca uygunmuş şimdi bir de onla görüşebilirmişiz. Melih sayesinde kraliçeler gibi bakılıp değerlendiriliyorum fakat artık nasıl sinirlerim bozulduysa ben bu telefonla birlikte başladım ağlamaya: nasıl ağlıyorum ama, gitmek istemiyorum, yeterrrrr, kist varmış işte anlaşıldı nolcaksa olsun gitmiycemmmmm. Umut beni iknaya çalşıyor: aşkım bak bi de o görsün merak etme uzun sürmez bile". Paşa paşa geri döndük mecbur. Tekin hoca görmeden orda bir asistan sanırım en baş olanı, beni yine muayene etti. Şimdi efenim, bu cani doktorların muayene dediği ve benim yeter len diye kaçtığım prosesin adı transvajinal ultrasonografi. Normal karından yapılan ultrasondan (ki onu da yaptılar ve o gayet sıkıntısız bişiy, acayip sıkışık halde gıdıklanıyorsun bir aletle) daha sağlıklı veriler sunduğu için kist mist hikayesinde onu tercih ediyorlarmış. Adından da anlaşılacağı üzere vajinayı trans geçen bişiy bu. Bildiğin, uzun ince bi aletle sevişiyosun abi. Onu bir güzel bir jelle coitus'a hazır hale getiriyolar, sonra da allah ne verdiyse, kanırta kanırta aha şurada şurada gördüm diye diye kisti izliyorlar. Yani böğürmem boşuna değil. Öyle canı çok tatlı değilimdir, acı eşiğim de gayet yüksektir, fekat bu bildiğin çin işkencesi. Iyyak!
Asistanlar muayene edince sonuçları Tekin Hoca'ya götürdük, akça pakça pek şeker bir adam, tam bir tonton dede. Söyledikleri çok rahatlattı beni. Vay be, öylecene durabilirmiş içimde, no problemo. Hastaneden ayrılmadan önce ca-125 diye bir kan ölçümü için kan verdim. Bu da her over kisti olan hatuna yapılan bir ölçümmüş, tümör belirteciymiş, pazartesi sonucunu al getir bize dediler. Çıktık, eve geldik. Ev gözüme bin kat daha güzel gözüktü o gün. Saray gibi. Bi nevi.
O haftasonu biraz bunalım takıldım: İnternetten oku oku, depresyona gir. Ne kanser olma ihtimalim kaldı, ne infertilite olasılığı. Bildiğin kısırlık! Hayır, çok seviyorum veletleri, zaman zaman bi tane de benden çıksa nasıl bişiye benzer aceba diye düşünmüşlüğüm vardır fekat çocuk yapmanın ille de şart olmadığı kanaatindeydim. (Gerçi bana göre insanlar çocuk yapmayacaklarsa evlenmemeliler. Ne gerek? Ama len o zaman biz niye evlendik? de denebilir ki bu ayrı bir yazı konusu olsun) Ya da olmayabilir, mis gibi evlat edinirsin. Koruyucu aile olursun filan. Ama birinin/birilerinin/internetin insana "ya zaten istesen de çocuk doğuramaycan zaten, hah!" demesi insana fena koyuyormuş. Doğurmayacaksam ben doğurmayayım. Kendi insiyatifimle, diğ mi ama? Velhasıl, o hafta sonu buhranlarda koşan bi rabik oldum ben.
Sonracığıma, pazartesi günü ca-125 sonucum için hastaneye gittim. Tahlil neticesini, Tekin Hoca'dan önce beni muayene eden Özgür isimli asistana ve sonra da Tekin Hoca'ya göstereceğm. Hedef belli. Haftasonu okumalarımdan ca-125 ölçümünün normal değerinin 0-35 arasında olduğunu öğrenmiş idim. Forumlarda kadınlar yazışmış: ay benimki 296 çıktı, nolcak filan? diğer kadınlar hemen vah vah koş koş doktora sor allah kurtarsın babında şeyler yazmışlar. Dedim, hah, yüksek çıktıysa zçtık!
Neyse işte, sonucu aldım kadın-doğumun sekreterliğinden, baktım hemen, orda dört haneli bişiy yazıyor: 1215. İşte Rabik, işte. hayatın sonu. Bildiğin kansersin oğlum sen! Yumurtalık kanseri. Zaten sinsi bişiymiş, bak sen daha hayata ilişkin ne hayaller kurarken hiç çaktırmadan sinsi sinsi yemiş seni. Daha çok gencim ben yauv! Bir yandan hüzün, bir yandan isyan derken, asistan Özgür'ü aramaya koyuldum muayene odalarında. Bu arada Umut arıyor zırt pırt, kendisi İstanbul'da kongrede. Ama o kadar hassaslaştım ki telefonda konuşcak halim yok, Umut'un da sesini duyunca benim ses iyice çatallaştı, yüzüne kapattım yoksa ağlıycam. Doktoru görmeden ağlamamam gerek. Nerde len bu Özgür derken odalardan birine girdim, oradaki uzun boylu çok yakışıklı kibar bir doktor buyrun dedi. Dedim ben Özgür Bey'i arıyorum. Hangi Özgür diye sordu bu kez. Valla soyadını bilmiyorum, çok uzun boylu bir Özgür Bey, kendisi baş asistanmış dedim. Bunun üzerine bu iyi kalpli genç adam kocaman bir kahkaha patlatarak, "gelin ben bakayım size, benim adım da Özgür, zaten onlar size baksalar da sonra gelip bana soracaklar" dedi. Anladım ki, kıdemli biri. Dedim "ben geçen perşembe acilde yattım, kistim varmış" sözümü bitirmeden bu Özgür Bey, " aa tamam, siz acildeki hastamızsınız, sonuçlarınıza ben bakmıştım zaten" dedi. Dedim, ca-125 sonucu istenmişti, galiba biraz yüksek çıkmış. Sonuca bakınca gayriihtiyari bir "ouvvv" sesi çıkardı. "Hakikaten yüksek çıkmış, gelin bir de ben muayene edeyim" dedi. Bildiğin işkence yeniden başladı, fekat bir farkla, bu Özgür Bey hiç öyle acayip kanırtmalar yapmadığından ben daha az rahatsızlık hissettim. Sonra birlikte Tekin hocaya gittik falan filan derken, neticede, koç gibi bir kistimin olduğu, ca-125 değerimin bu kadar yüksek olmasının tek başına bir kanser göstergesi olamayacağı, kaldı ki ultrason görüntülerinde kistin anormal bir görünümünün olmadığı, ayrıca regl dönemi başlangıç ve bitimlerinde bu değerin hep yüksek çıktığı, benimkinin de bu dönemde ölçüldüğü her iki doktor tarafından bana söylendi. Ben bol bol soru sordum, Tekin Hoca da bana "sen zor hastasın "deyip gülerek Özgür Bey'e "sana kolay gelsin" dedi. Sonra bana "sen bu Özgür Bey'e iyi yapış, çok iyi doktordur" falan diip Özgür Bey'i gazladı. Bu arada da sürekli, "bu kist alınabilir deeee, alınmayabilir de; ameliyat olabilirsin deeeee, olmayabilirsin de, bunla bir ömür yaşayabilirsin deeeee, yaşamayabilirsin de" deyip, beni sinir etti. Daha net söylemler bekleyen bir hasta tipiyim ben. Tamam anladım, ameliyatla kistin alınmasına karar verecek kişi benim ama, sen de bir bilen doktor olarak, riskleri konusunda azcık yönlendirici olmalısın, diğ mi ama? O gün beni, yine ve yeniden "takip edicez seni, çok hoplayıp zıplama bu arada patlamasın kist" diyerek ve 1 ay sonra regl bitiminde gelmemi istediklerini söyleyerek şutladılar. Yoksa ben daha çoook soru sorardım.
O bir ay boyunca normal yaşamıma geri dönmeye çabaladım. İnsanın kaygıdan arınmış ebeveynleri olması süper bişey. Annem beni gazlayıp durdu. Bi de sürekli nazar değdi sana vahvah tühtüh diye odağı çok başka noktalara çekti ve ben de çok süper ötesi bir insan olduğumdan nazar değimiş olduğuna kendimi ikna ederek, gerçekliklerden uzaklaştım. Oh mis. Tabii bu süreçte kist ara ara ağrı yapıyordu. Varlığını sürekli gözüme sokmaktaydı. Koşmaya çıkıyoruz, daha iki dakka olmamış, sağ pelvisin ordan tık tık bişiy arıza yapıyor, tabii benim moral hemen yerlerde. Umut'a bol bol naz yaptım. İstediğim bişiy olmayınca kist hemen ağrıyıveriyordu niyeyse, hehe. Yok o kadar da insanlıktan çıkmadım. Henüz.
Bir ay geçti ve ben bu süreçte bu dangalak kistten kurtulmaya çoktan karar vermiştim bile. Rahat hareket edemiyorum. Kendini belli etse bir dert, etmese bir dert. Ortada ağrı yokken len yoksa patladı mı bu salak, şu an o pis kist sıvılarıyla yavaş yavaş zehirleniyor olabilir miyim, yoksa yaşamımın son 3 dakikası mı? filan gibi hezeyanlara kapılmaktaydım. Gittim Özgür Bey'e. Bu arada kendisi süpper bir doktor. İnsan bu kadar mı rahatlatıcı olur yav? Bana çok iyi gelen bir tarzı var. Belki duymak istediğim şeyleri söylediğinden.. Bu nedenle ilk zamanlardaki kadar korka korka gitmedim kendisine. Muayene sonucunda süpersonik kistimin 1 santim daha büyümüş olduğu görüldü. Bak hele terbiyesize dedim. Özgür Bey "bunu artık alalım "dedi, ben zaten dünden hazırım. Ca-125 tekrar ölçüldü. 65'e gerilemiş değer. Komple bir oh çektik. Ameliyat öncesi son görüşmeye Umut da geldi. Özgür Bey'le tanıştı. Odasından çıkar çıkmaz, "bi kadın doğumcu için fazla yakışıklı, ama yapıcak bişiy yok" deyip beni çok güldürdü. O da doktoru çok başarılı buldu, velhasıl 26 Ağustos 2009 Çarşamba günü ameliyat randevusu olarak verildi.
Ameliyat öncesi gerekli tetkikler yapıldı. Akciğer grafileri, kan ölçümleri, diğer sağlık sorunlarının bilgilendirilmesi. Tabii bu süreçte süpermen Melih yanımızda. O olmasa her şey bu kadar tıkır tıkır gitmezdi. Ailecek çok seviyoruz kendisini. Hiçbişiy yapmasa da severdik gerçi, orası ayrı.
Ameliyattan bir gece önce anneler geldi. Ben bu arada gayet rahatım. Salak gibi, başıma geleceklerden habersiz yerli yersiz konuşup duruyorum. Kapalı ameliyat olcam nasıl olsa. Çok ciddi bir kanama olursa açığa dönüşebilir. Genel anestezi aldıktan sonra, biri göbek deliği altı, biri pelvis kemiği altı, biri de pikini bölgesinde bir yerden üç kesi açıp ordan birinden kamera birinden çatal bıçak sokup kisti alıyorlar, sonra patoloji sonucunu bekliyoruz. Niyeyse hiç acı çekmeyeceğimden çok emindim ama gördüm sonra acı neymiş. Tek korkum, aspirin, metamizol, prepifenazol alerjm olduğundan, sap bir anestezistin gelip bana bu maddeleri dayaması ve benim kist aldırırken hayatımdan olmam. Amma korkuyomuşum ben de ölümden haa!
Gece 12'den sonra bişiy yemedim içmedim. Sabah annem, ben ve Umut hastaneye yola çıktık. Umut'un annesi evde kaldı. Sabah yeniden bir son muayene. Bu arada ben tabii transvajinal ultrasonografi ile iyice can ciğer arkadaş oldum. Bi tane de eve mi alsam len aceba diye düşünmedim değil:P Muayene sırasında bi tane daha bişiy görmesin mi Özgür Bey? haydaaaa, ne biçim bi bölgesin sen abicim? Ne fışır fışır habire bişiyler kaynatıyosun, üretiyosun, yok ediyosun? Ben küfrederken Özgür Bey başka bir doktor çağırıp ona da gösterdi. Soyun giyin, tekrar soyun, çarşaf sarın filan ben zaten aç susuzum, iyice bittim tabi. Ha bu arada, kadın doğum camiasına bir önerim daha var. Abicim niye kadınlar sarınsın diye çift kişilik beyaz çarşaf koyuyosunuz oraya? Onu da 10a katlamışlar, ne sarabiliyosun ne bişiy. Sarınmak için gayet yeterli bence, tek kişilik çarşafı ikiye böl yeter. Yani o ölçülerde bir çarşaf gayet uygun. Hem daha ekonomik olmaz mı?
Neyse, gelen doktor da iyice kurcaladı beni ve görünen yeni kistin adet öncesi dönemde oluşan sağlıklı bişiy olduğu fark edildi. Sonra günlük operasyonların yapıldığı ameliyathane denilen yere indik üçümüz. Sonra birden beni hop diye çağırmasınlar mı? Adım anons edilince ben hoplaya zıplaya koştum, birden arkamı dönüp annemlere el salladım. Ameliyathaneye girdim. Bir doktor, benden detaylı öykü aldı, ilaç allerjilerimi sorguladı falan filan ve ben çıktım geri bekleme salonuna. Benim ameliyata girdiğimi düşünmüşler. Çıktığımda Umut ortalıkta yoktu, annemin de ağzı kıpır kıpır dua ederek etrafı izlemekteydi. Bitti ameliyat dedim, annem yemedi tabi. Anlattım bilgi aldıklarını. Umutyos 5 dakka sonra çıkageldi, bildiğin yarım paket sigara içmiş inek. Diyor ki, çok kötü hissetmiş ben içeri girince. Bana göre ise, fırsattan istifade fosur fosur abanmış sigaraya. Her zamanki gibi uzlaşamadık:) Sonra süpermenimiz Melih geldi, bizi bilgilendirdi ve ben saat 12.30 gibi içeri alındım. Komple soyunup yeşillere büründüm. Bildiğin cerrah olmuş Özgür Bey geldi sonra, bana dedi ki "ciddi bir durum olursa yumurtalıklardan birini almak zorunda kalabiliriz, ama bir sıkıntı olacağını sanmıyorum". Ben de. Bu adama o kadar güveniyorum ki, sıkıntı olacağını ben de sanmıyorum.
Beni ameliyat odasına aldılar. Bol ışıklı, çok tertemiz, teknik alet edevat dolu bir salon. Red hot chili peppers çalıyordu. Bir de siyah bir doktor var, ameliyata katılan. Urfalı versiyonu var bu grubun, isot diye biliyor musun diye onla dalga geçip gülüştüler. Bu çikin esprilere ben de güldüm. Sonra Özgür Bey'e çişimin geldiğini söyledim. Biz hepsini halledicez deyip gülümsedi. Sonra anestezi uzmanı gelip bana sorular sordu. Sonra kapıdan biri Rabia diye bağırdı. Baktım Melih. Gülümseyerek el sallıyor. Arkasında Umut varmış, Melih ona da cerrah kıyafetleri giydirip içeri sokmuş, ama onu görmedim. Melih'e gülümseyerek el salladım. Tanıdık birini görmek çok iyi geldi o sırada. Sonra "yav ben uyuyorum galiba" dediğimi anımsıyorum yüksek sesle. Kopmuşum.
Uyandığımda, 5-6 yaşlarında bir çocuğun ağlama sesleri ortalığı yıkıyordu. Yoğun bakımdaydım galiba. Başucumda Umut'u gördüm. Çok güzel gülümsüyor bana. Ayılmadan önce bol bol "yımırtalıklarım nerdeeeeeeee? söyle aldılar mıııııııı? söyleeeeeee!" diye Umut'a bağırmışım. (sonradan buna çok güldük, kafayı nası bozduysam yumurtalıklarla artık) Anestezinin etkisi geçerken de insan çok feci üşürmüş, bana da öyle oldu. Dişlerim takır takır birbiine vuruyor, çok üşüyorum diyorum, Umut hemen hemşirelere söylüyor, sıcacık bir çarşafı bedenime sarıyorlar, bir an rahatlıyorum, rahatlık 10 saniye sürmüyor, dişlerim takırdamaya başlıyor yeniden. Üşümenin verdiği o tuhaf acıyı ilk kez deneyimliyorum.
Sonra bir posta beyi, gelip alıyor beni, sedyeyle kadın doğum servisine götürülüyorum. O sırada bir şeyler yerinden oynuyor, omzuma elimden şarıl şarıl kan akıyor. Allaaam noluyo nerdeyim ben? Korkuyorum, çok acım var. Karnımın içine filler girmiş, tepişmiş kör olmayasıcalar. Sanki.
Odaya geldiğimde, canım annem yanımda. Otuz yaşına gelsen de, anneden başka kimse paklayamaz seni. Orda dursun, bişey yapmasın, yeter. Varlığı yeter. Kokusu yeter. "Tamam annecim" deyişi yeter.
Öylece yatıyorum odada. Sersem gibiyim. Sadece parol içebilirim ağrı kesici olarak, alerjim nedeniyle. Neyse ki süpperto parol ağrıları kesiyor. Özgür bey çok endişelenmişti sadece parol alabileceğimi öğrenince. Onun baş ağrısını bile kesmiyomuş. Ama neyse ki ben çok ağrı çekmedim parol sayesinde. Hemşire, ilk 3-4 saat boyunca 15 dakkada bir geliyor, sonra gitgide seyreliyor gelişleri. Yaşam bulgularıma bakılıyor sürekli. Ateş, tansiyon, nabız vs. ben arada bir uyuyorum, arada bir gözlerim açık. Umut da var. Kuzum sürekli koşturuyor yazık. Arada bana bir şeyler anlatıyor. Yarım saatte biter denen ameliyat 1 saat 45 dakika sürüyor. Dangalak kist epey büyükmüş, zor olmuş çıkartılması. Neyse ki çok başarılı geçmiş ameliyat. Bunları Özgür Bey söylemiş ona. Aslında laparoskopi hastalarını aynı gün taburcu ediyorlarmış fekat benimki uzun sürdüğünden bugün hastanede kalsam iyi olacakmış. Umut bunları anlatırken arada kıllanmıyor değildim. Len bi terslik var da alıştıra alıştıra mı söyleyecekler aceba?
Neyse işte, gayet yatarken ben, hesapta olmayan bir iş geldi başıma: çiş! Amanın nasıl sıkıştım nasıl sıkıştım. Annem hemen hemşireyi çağırdı. Dedik çişim var. Hep kürek diyesim geliyor alete, sürgü denen bi alet getirdiler. Altına koyuyolar böyle minik bir lazımlık adeta. Koydular ve dediler "yap!" Allahım, bu sürecin en zor kısmı imiş! Sanırım en son 5 yaşından önce fütursuzca altına işemiş olan ben, tabii ki kendimi koyverip yapamadım! Bilmem, bu satırları okuyanlar arasında fütursuzca yatağa işeyen var mıdır? Yattığın yerden şarıldatman bekleniyor senden. Ama bir türlü bırakamıyorum ki kendimi! Annem bu duruma çok güldü. Hemşireye kalkıp tuvalete gitmek istediğimi söyledim, 6 saatten önce kalkamazsın dedi. Aha zçanski derken, artık dayanamayacağım son noktada kendimi koyverdim şarıl şarıl. "Ay anne yaa, uzun zamandır kendimi bu kadar mutlu hissetmemiştim" derken içeriye Özgür Bey girmesin mi? Sözlerimi duyunca "ay kusura bakmayın yav çişimi yapıyorum da" dedim, o da o her zamanki profesyonel ve rahat tavrıyla "oh oh çok güzel, yap yap, rahatsız olma" dedi. Bir yandan çişimi yapıp, bir yandan doktorumu dinledim. Ameliyat çok güzel geçmiş, kist ve tüm çeperleri komple temizlenmiş, cillop olmuş her bi yer, başka laparoskopi uzmanı doktorlara da ameliyat sırasında tablo gösterilmiş, çıkarılan kist patolojiye gönderilmiş ama Özgür Bey bişiy çıkmayacağını tahmin ediyormuş, normal görünümlü bir kistmiş. Doğum kontrol hapı kullanmaya başlayacak ve böylece yeniden oluşumunu önleyecekmişiz. Yine takip edecekmiş beni. Çok teşekkür ediyoruz kendisine valla. Onun da ailecek hastasıyız.
O gün hastanede bol bol uyudum, saat 9'dan sonra bişiyler içmeye filan başladım, tuvalete gidebildim, annelerin Umut'la "ay biz burda ayak uçlu baş uçlu yatarız, sen git" diye cebelleşmelerine güldüm, kistten kurtulmuş olmanın dayanılmaz hafifliği ile karnımda sarılıp sarmalanmış dört adet deliğin dayanılmaz ağırlığı arasında gittim geldim.
Ertesi sabah erkenden Umut geldi. Yazık anneciğim doğru düzgün bir gece geçiremediğinden ve ben de artık evimi çok özlediğimden hemen taburcu olmak istemekteydim. Melih ara ara uğrayarak bizi pek memnun etti. Sonra, aynı gün odaya gelecek ve rahmini aldıracak teyzenin annem yaşlarındaki kızı odaya geldi ve hem annemi hem beni çok güldürdü. Bana sürekli ıdısının dıdısınında da çikolata kisti varmış, kadın doktormuş, kist patlamış, ameliyat olmuş, şimdi iki tane çocuğu varmış diye anlattı. Sürekli sırıtan bana "sen daha çok gençsin, senin de çocuğun olur doğurursun üçer beşer, üzülme" diyerek la havle çektirdi. Sonra televizyon ceza olarak eline pimi çekilmiş bomba verilerek öldürülen askerlerden, bunun nasıl sümen altı edildiğinden bahsetti. İçim cız etti. Ulan ne biçim bi ülkede yaşıyoruz diye diye söylene söylene hastaneden çıkarıldım kocamla annem tarafından. Yaşasındı özgürlük!
Sonraki bir hafta yatakta, iki anneye bol bol naz yaparak, İnce Memed 2 ve 3'ü tamamlayarak, Virginia Woolf okuyup iyice daralarak, geçmiş olsun'a gelen can dostları ağırlayarak, telefonda bol bol geçmiş olsun dilekleri kabul ederek, güzel yemekler yiyerek, öksürmemek için uğraşarak (dikişler böğürtüyor adamı), sakın beni güldürmeyin çok acı çekiyorum diye önceden uyarılarda bulunarak geçti. Pamık prensesler gibiydim bi nevi. 20 gün de rapor, cillop.
O çirkin dikişler, 1-1.5 ay sonra yavaştan kendiliğinden düştü. Yerlerinde 1 cmlik çikin izler kaldı. Geçecekmiş öyle diyolar.
O zirzop kist gidince, hayatımda regl ağrısı diye bişiy kalmadı. 13 yıldır her ay çektiğim ve son 1 yıldır beni kıvrandırarak bazen önemli işlerimi iptal ettirecek kadar sıkıntı yaratan ve aslında kistin ipucunu veren ve fakat benim sallamadığım durum sona erdi.
Kolay bir süreç değildi. "Şeytan diyor aldır şu takım taklavatı komple, oh mis, bak bakalım bir daha sıkıntı oluyo mu" diye az geçirmedim içimden. Fakat, insanın sen kadar senle birlikte endişelenip rahatlayan/rahatlatan dostları, muhteşem bir ailesi, Melih gibi bir süpermen doktor arkadaşı, Özgür Bey gibi harikulade bir doktoru, hep yanında bir annesi ve kayınvalidesi, ve tabii Umut gibi gorcıs bir kocası olunca, her şey çok güzel oluyor.
Bugün kontrol vardı ve sonuç gayet temiz, her şey tıkırında şimdilik.
Bu da böyle bir yaşantı işte. Hiç aklıma gelir miydi?
Hamiş 1: Kafamda elli bin tilki olunca bloga da yazamadım malumunuz. Yaz yaz diye başımın etini yiyen blogumun takipçileri sevdiğim insanlar, ahanda size yazı! Dolapta pekmez, oku oku bitmez, ayşecik cik cik cik, fatmacık cık cık cık, sen-bu-o-yun-dan-çık!
Hamiş 2: Sizin başınıza böyle bi iş gelse, bu ayrıntılarla yazar mıydınız aceba? Yani şimdi bunca mahrem malzemeyi bunca açıklıkla yazmam beni terbiyesiz münasebetsiz bi insan mı yapıyor? Bilemedim. Lakin, pişman değilim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...