13 Nisan 2007

Cezaevi Anılarım..

Geçtiğimiz Salı, bizim mahkemede görülen bir boşanma davasının taraflarından biri cezaevinde yatmakta olduğundan, suçu da uyuşturucu bulundurmak, kullanmak ve satmak olduğundan, hakim de dosyayı "hayde Rabia, koş bak, napicaz velayeti, ziyaret saatlerini" diye bana yolladığından, ben de adamı birebir görüp değerlendirmeden içim rahat etmeyeceğinden, sabahın 9'unda, elimde Cumhuriyet Başsavcı Vekili'nce imzalanmış "hanım kızımız cezaevinde görüşme yapabilir, gereğinin sağlanmasına" yazılı izin kağıdım, tahsis edilen resmi plakalı adliye aracıyla düştüm Sincan'daki L2 tipi cezaevi yollarına.. Daha önce de, sanırım geçen yıldı, Ulucanlar'a gitmiş ve cezaevindeki arama-tarama sürecinden haberdar bir insan olarak, sabah evden çıkmadan özenle hazırlanmıştım. "Stajyer misin kızım?" sorularına maruz kalmamak için, daha ciddi görünmek adına, saçlarımı binbir tel tokayla tutturarak özenle yapılmış topuzum, inekçe yalanmış görünümünün verdiği modernlik adına sürülmüş kallavi miktarda saç jölem, yeni aldığım şık ve ütülü pantolonum, Çıkrıkçılar Yokuşu'ndan edinilmiş, muhtemelen kına gecelerinde vs. kullanılan ama benim rengine bayılarak 50 kuruşa aldığım, boynuma doladığım masmavi fularım ve kararında görünse de allığı fazla kaçmış olabilecek makyajım, x-ray cihazında öttüğü bilinen maddelerden ayrışarak, ve ayrıca topuklu ayakkabılarımla, "allaaam ben bi gün böyle hanfendi bi kişilik olabilecek miydim yalebbim?" sözlerinin verdiği duygusal yoğunlukla gelmiştim adliyeye..
Neyse, şöfer Süleyman ağabeyle düştük yola, 1 saat sonra, Sincan denen, ancak Yenikent'in bile epey ilerisinde olan cezaevi kampüsüne geldik. Yabancı filmlerde, sınır kapısı kontrollerindeki gergin saatleri anımsatacak şekilde kapıdaki cendermeler tarafından bi güzel süzülüp, adliyenin aracı enteresan bir dedektörle yavaş yavaş arandıktan sonra, kampüsten içeri girdik... L2 tipinin önünde durduk, ve ben meğer işkencenin ilk ayağı olacak olan kayıt bölgesinden içeri girdim. Önce, girişteki polise ne için geldiğimi anlattım, beni kayıt için başka bir polise gönderdi. Nüfus cüzdanımdaki bilgiler ve ne amaçla geldiğime dair tüm detaylar kayıt altına alındı. Daha ne kadar sürecek bu aceba diye beklerken, önünde konuşlanmış olduğum, bir delik ve iç tarafından kare içinde yuvarlak bir takım işaretler bulunan cihaza, başımı yaklaştırıp, sol gözümü kapatıp, sağ ile sabit bakarak göz kaydımın alınması reca edildi. Cihaz beni yaklaşık 55 kez çok yaklaştın, biraz gel, dur eccik git, sağ yap, sol yap gibi soğuk ve metalik bir sesle yönlendirip göz kaydımı aldıktan sonra; 5-6 yaşlarında mıydım neydim, Uğurlugiller diye bir dizi vardı, hatırlayan hatırlar, oradaki arap bacıya benzeyen ve beni aramak-taramak için sırıtarak bekleyen izbandut bir kadın polise iletilip, bir odaya sokuldum. Dava dosyasını ve müsvedde kağıtlarımı alıp, çantamı dolaba kilitledim. Adı aranmak, içeriği mıncıklanmak olan bir süreçten geçirilerek, üzerimde sim kart, kesici alet, uyuşturucu vs. var mı diye vücutumun her bir noktasına dokunulmak suretiyle arandım. Neyse, atlattık bitti derken, kayıt binasından çıkıp, mahpushaneye doğru, geriden gelen bir saz sesi eşliğinde, türk filmi tadında ilerleyerek, kapıdaki askerlerce karşılandım. Hala aynı sorular, "abicim demin telefon etmediler mi, kapıdan geleceğim diye?, niye bana işkence ediyosunuz uleeeeeeeeeeeen?" derken, tabii içimden; iç kısma alındım. Efenim, deminkiler meğer işkence değil, adeta bir hoşgeldin partisiymiş. X-ray cihazının öte yanında duran yaklaşık 10 adet izbandut polis ya da gardiyan artık her kimseler, kolları birbirine bağlanmış, alaycı bir duruşla; her geçişimde, ki ilkinde bir güzel öttüğüm için, sırasıyla, ayakkabılarını çıkar, ceketini çıkar, yine ötüyosun diye oflayıp (salak mısın sana noluyo, soyunan dökünen benim demek geliyor içimden ama köprü-dayı meselesi) puflayıp, sabah özenle topuzladığım saçlarımdaki tokalar ötüyor diye tüm tel tokalarımı çıkarttırdılar! Tüm saçımı açtırdılar! Papaza dönmüş halde hala her geçişinde öten bana, "buradan ötmeden geçeceksiniz yoksa geçemezsiniz" diyen bir adet baş görevliye, bir yandan dert anlatıp, diğer yandan da kadın polise şunum bunum ötüyor olabilir mi derken, durum tespit edildi efendim: pantolonunuzun kopçası ötüyor hanımefendi!
E ötüyor işte, demek ki ötecek, hah, bildik ki üzerimde acayip bir şey yok, ben geçeyim o zaman, kopça bu napalım, Allah öyle öter yaratmış?!?
Yok, dediler, yassah! E napicam pantolonumu çıkartamayacağıma göre? Cevap hazır: hanfendi kayıt binasına gidin, orada pantolonu ötenlere verilen bir pantolon var, gidin onu giyin, pantolonunuzu da elinize alın, yandaki bölmede değiştirirsiniz.. Yapmayın, gözünüzü seveyim, ühühühüüüüü! Zorla kayıt binasına geri yollandım, "yav keşke Ayaş'ta yazın püfür püfür giydiğim don lastikli şalvarım olsaydı yanımda, aaah ah" derken, arap bacı beni karşıladı ve inanamayacaksınız ama, artık kaç beden bilmiyorum, lacivert, paçaları sökülmüş, çamaşır suyu lekeli, koskocamaaaan bir erkek pantolonunu elime tutuşturup, bir de çengelli iğne vererek, "iğnele düşmesin" diye sırıtarak, "kapıda bekliyorum, sen giyin" dedi.. En yaratıcı küfürlerim eşliğinde artık kaç kişinin giydiği belirsiz, bitli/pireli pantolonu giyip, psikolocik olarak kaşıntıdan ölür vaziyette, askerlerin polislerin önünden geçip, kayıt binasından çıkıp, mahpushaneye geri girdim, Allahım herkes bana mı bakıp gülüyor? Evet, ortamdaki herkes. Yaklaşık 10 izbandutun hepsi, bu pantolon da ötünce, "eeeeh napiyim, artık?" diye sesim sert çıkmış olacak ki, "tamam ablacım, sakin ol" diye bir yandan kıkırdayarak, yok "şöyle kopçayı tut", yok "avucunda gizle cihaz algılamasın" türünden yardımlarla, en sonunda beni ötmeden cihazdan geçirttiler! Gösterdikleri bölmede kendi pantolonumu giydim, ve yine oradaki tek kadın polisçe aranmak adlı-mıncıklanmak içerikli süreçten tekrar tekrar geçirilerek, suyu çıkmış, saçı-başı dağıtmış, tüketilmiş, gözünün feri sönmüş vaziyette, tutukluyla görüşme yaptım!
Allah kimseyi, hapishaneye düşürmesin kardeş..

5 yorum:

Serendipity dedi ki...

oooof okurken gerildim valla!

Adsız dedi ki...

ALLAH KURTARSIN İÇERDE YATANLARI

a dedi ki...

AYNISINI BENDE YASADIM ZİYARETE GİDERKEN ALLAH HERKESİ KURTARSIN CEZA EVİNDEKİLERİ

a dedi ki...

AYNISINI BENDE YASADIM ZİYARETE GİDERKEN ALLAH HERKESİ KURTARSIN CEZA EVİNDEKİLERİ

ssbb dedi ki...

Bundan 5 yıl önce cezaevinde görevlendirildiğimde ben de aynı sıkıntıları çekmiştim ama anlaşılan arama işi daha da sıkılaştırılmış.
Ben de bu eğlenceli yazının sonundaki temenniye katılmadan edemiyorum; Allah kimseyi cezaevine düşürmesin!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...