29 Mayıs 2008

Kaf Dağı'nda bir gariban esas oğlan

"Hayat devam ediyor" denirmiş, baş etmek için. Biz anımsatmak için diyoruz, "masal devam ediyor" diye, kaldığı yerden..
Kaldığı yerden bakınca esas oğlan, önünde uçsuz bucaksız Kaf Dağı'nı görmüş. Kaf Dağı.. Erişilmez Kaf Dağı, tüm yeryüzü pınarlarının anası, ardındaki gizemli ülkeleri kimse bilmez, dorukları sisli, büyülü bir diyarın kapısı orası. Periler padişahının yaşadığı, prenseslerin masal kahramanlarını zalim aşk sınavlarına tabi tuttuğu, tek gözlü devlerin hazineler beklediği, Zümrüd-ü Anka kuşunun gizlendiği bahçenin ev sahibi Kaf Dağı. Evet işte, ta orası, geçtiği sınav..
Günlerden 26 Nisan 2008 imiş o gün. Esas kızın evinde tatlı ve örtük bir telaşe. Herkes pek rahat görünürde, lakin akıllar başka yerde. Esas oğlanın, esas kızın ailesiyle, daha doğrusu anne-babasıyla tanışacağı gün. Esas kız esas oğlana esas günden 1 gece önce demiş ki: "Yavrım, 16.30'da bizde ol, ne 1 dakika geç, ne 1 dakika erken!" Talimatı alan esas oğlan, o gece nöbetini tutup vatanı olası düşmanlardan korumuş, o esnada emin ellerde olduklarının bilincindeki esas kız ve ailesi de gayet fosur fosur uyumuş.
Sabahki tatlı ve örtük telaşe doğrultusunda, üst baş düzeltilmiş, eve çeki düzen verilmiş, tozlar halının altına süpürülmüş, esas kızın annesi mutfakta döktürmüş. Saat 16'ya doğru hemen her şey tastamam olmak üzereyken, tabii ki maksimum dakiklikteki esas oğlan zırt diye aramış, esas kızla aralarında şöyle bir diyalog geçmiş:
Esas kız: Efenim canım?
Esas oğlan: Yavrım ben hazırım, grand tuvalet giyindim, traşımı oldum, isteğin üzere Beatles modeli saçımı jöleledim, geliyim mi?
Esas kız: Ay gelme daha!
Esas oğlan: Geleyim yahu başka işim yok!
Esas kız: Ya aşkım manyak mısın? Gelme daha biz hazır değiliz.
Esas oğlan: Gelicem allah gelicem!
Esas kız: Ya gelme diyorum!
Esas Oğlan: Yahu niye?
Esas kız: Gelmeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee!
Telefon kapanınca olanlar olmuş! Tüm bir haftayı ve o günü "len ben niye heyecanlanmıyorum?", "heyecanlı olmam lazım!", "niye heyecanlı değiliiiiiiim?" diye kendini yiyip bitirerek geçiren esas kız, herhalde esas oğlanın hazır ve nazır beklediği haberini alıp da iş bu kadar somutlaşmış biçimde önünde durunca heyecan hali tavan yapmış. Oturmamış, ayakta gezinip durmuş. Annesiyle babasının maskarası olmuş. Koridorda volta atıp dururken saat de 16.30 olmuş.
Tik tak, tik tak, tik tak..
Sonra saat olmuş 16.31 ve devamı gelmiş: 16.32.. 16.35.. 16.38.. 16.40..
Beklenen zil bir türlü çalmamaktaymış. Sonradan öğrenilmiş ki, park ettiği arabasından inen esas oğlan, inince bakmış kalp aşırı gümbürdemekte, geri arabaya binmiş, oturmuş, beklemiş öyle. Sonra sakinleşip almış eline çiçeğini ve çikolatasını, girmiş apartmana.
Zil çalıp da kapıyı hoplaya zıplaya açmaya giden esas kız ve ardından gelen ailesi, karşılarında 32 diş sırıtan, iki dirhem bir çekirdek, "tanrım bu ne yakışıklılık!" dedirten, genç ve manyak esas oğlanı bulmuşlar! Işıltıdan gözleri kamaştığından mıdır nedir, bir süre, bir elinde zarif bir çiçek, diğer elinde içinde çikolata olduğu tahmin edilen sevimli ama aynı zamanda alengirli bir paket, iki eli dolu durumda bağcıklı ayakkabılarını çıkarmaya çalışan ve ipteki cambaz misali bir o yana bir bu yana bükülen esas oğlanı sadece izlemekle yetinmişler. Sonra akılları başlarına gelmiş, bu sırada esas oğlan ayakkabılarını çıkarabilmiş, esas kızın annesine çiçeği takdim etmiş, tokalaşmalar, öpüşmeler, el öpmeler, hoş geldin ritüeli yaşanmış, salona geçilmiş.
Sonrası, hayal edilemeyecek kadar güzelmiş. İlk 5-10 dakika herkes pek heyecanlı olduğundan, "nöbet nasıldı?", "evi rahat bulabildin mi?", "annen-babanlar nasıllar evladım?" gibi sorular ve karşılığında kısa yanıtlar ve belirgin sessizliklerle geçmiş. Muhabbet aranırken, esas kızın, kız kardeşinin karşıdan ışıl ışıl parlayan diş telleri imdada yetişmiş, lakin münasebetsiz kız kardeş işi dalgaya vurup tüm pişkinliğiyle "ha ha, konuşacak mevzu kalmadı da benim diş tellerime mi kaldınız?" diye kıkırdamaya başlamış. Bu esnada ortam gevşemiş, esas kız annesiyle birlikte sofra hazırlama sürecindeyken, esas oğlan ve müstakbel kayınpeder arasında keyifli bir sohbet başlamış. Ayaş, Sındırgı, davarcılık, üzüm budamasından, fizik, mühendislik, simülasyon, Fortran programlama diline uzanan derin bir muhabbet... Yemeğe geçildiğinde, yayla çorbası, kızarmış tavuk, pilav, karnıyarık, zeytinyağlı sarma, kadayıf gibi esas kızın annesinin döktürdüğü menünün eşlik ettiği bol kahkahalı sohbetler edilmiş. Esas kızın iki kız kardeşi iyi ki varmış. Onların esprileri ve yorumlarıyla ortam iyice gevşemiş.
Yemek sonrasında çay muhabbetine geçmeden, esas kızın annesi ve kızkardeşleri mutfak toparlama halindeyken, esas kızın babası, bizim esaslara şahane bir konuşma yapmış: "Siz birbirinizi tanımışsınız, sevmişsiniz. Kızım bana evlenmek istediğinizi söyledi. Ben de bunu bir aradayken, ikinizden birlikte duymak isterim" demiş. Esas kız ve esas oğlan güzel cümlelerle bu isteğe karşılık vermişler. Sonra baba, esas kızın "ya işte benim babam" diye gurur duyduğu cümleler sarf etmiş: "Umut, sen geldiğinden beri şöyle bir bakıyorum kızıma da, çok mutlu, ağzı kulaklarında, bu seninle ilgili, bundan sonra da kızımı böyle mutlu etmeni isterim" demiş. Tüm konuşmayı, dedesinden masal dinleyen çocuklar gibi, hayranlıkla dinleyen esaslara, kısa ve öz olarak, özverili, özenli, sevgi ve saygının temel olduğu, vatana-millete hayırlı bir evlilik dilediği beklentisini ifade etmiş. Babasına sevgiyle bakan esas kıza, aynı hayran ve bitik bakışlarla esas oğlan eşlik etmiş.
Ailecek çay sefasına geçildiğinde muhabbet daha da derinleşmiş, derinliğe kahkahalar eşlik etmiş, her şey peri masallarındaki gibiymiş, beklenenden daha güzelmiş.
Eve girerken titrek ve çekingen hali dikkatlerden kaçmayan esas oğlan, saat 20'ye yaklaşırken, bir cengaver misali koltuğundan sıçrayarak müsaade istemiş. Kapıya kadar, güzel veda sözcükleriyle uğurlanmış.
Esas oğlanın gidişi sonrası kaçınılmaz bir aile içi değerlendirme yapılmış, "ay şu da çok komik oldu", "ay ben de şurada ne dedim" cümleleri sarf edilmiş, oradan anne-babanın evlendikleri zamanlara ve evlenme süreçlerine uzanılmış. "Esas oğlan, esas kızın ailesi üzerinde hiper olumlu bir izlenim bırakmış" demek, bilmem yeterli olur mu?
Benzer bir değerlendirme, esas oğlandan da gelmiş. Çok özenildiğinin farkında olan esas oğlan, esas kızın annesini çok samimi, tam anne, muzip ve şakacı, babasını ise kendi ve ailesiyle barışık, iletişimi güçlü, zeki ve özenli bulmuş. Kısaca, "esas oğlan müstakbel kayınpederine bitmiş" demek, bilmem ayıp olur mu?
Sırada, iki hafta sonra gerçekleşecek I. Geleneksel Esas Aileler Buluşması varmış. Şimdiden söyleyince, bilmem sürprizi kaçar mı?

25 Mayıs 2008

Aaah Evropa!

Bu gavırın avrupası en sonunda Börf'ümü de aldı elimden! Berfucum, sarı kafam, Ankara'da son kalan dostum, dünün ilk saatlerinde, yad ellere, yani acı vatan Hollanda'ya trafik psikolojisi doktoralarına uçtu (hem sevinçliyim, hem üzgünüm, bilmem yazmaya gerek var mı?)! Üç ay sonra kısa bir süreliğine geleceğini bilsem de, artık gecenin bi vakti arayıp her defasında Beyza'ya Berfu, Berfu'ya Beyza diye alo! diyemeyecek olmak, muhabbetin en keyifli kısmında basiretsizliğimizle yüzleşip kopmak, çok derinden, en derinden birbirimizi anlamak, buraya yazılmayacak çocuksulukta cümleler sarf edip, "yuh biri bunu duysa ne der?" demek, koşulsuz kabul edildiğini bilmek... azıcık birazcık uzakta kaldı. Telefon olur, msn olur, e-mail olur, konuşup özlem gidereceğiz elbette, ama hiç biri İmge'nin önünde buluşup Mülkiyeliler'e yönelmenin yerini tutmayacak.. Ama yapacak bişey yok, kendisini bol bol özleyecek, sık sık "ne zaman geliyosuuun?" soruları soracağız. Berfucum, resimde yazılı olduğu üzere, unutmayasın:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...