03 Haziran 2008

Alın bunu...

Kısa ve öz anlatmayı deneyeceğim bu kez, haydin bismillah diyerekten: efenim, bugün sizlere aile mahkemesi kariyerimde beni hasta eden, hasta etmek ne kelime dellendiren, damarıma czzzt czzzt elektrik enjekte eden bir konudan bahsedeceğim, hatta bir değil iki konudan. Evlenme, boşanma, çocuk sahibi olma, ilişki sorunları açısından baktığımızda, içinde insana yuh dedirten pek çok konu var ve fakat iki meseleye ilişkin söylem beni benden almakta:
Önemli ön bilgi: Bana intikal eden dosyalarda, ki bu dosyanın alengirli (kavga-gürültü-çekişme-3. sayfa haberi niteliği) olduğu anlamına gelir, eşlerle görüşmeler yapıyorum. Nasıl tanıştıklarından başlayarak, evlilik öyküsünün ve ardından boşanma sürecinin alınması, bildik bir psikolog-danışan görüşmesi formatından elbette ki çok farklı oluyor. Klinik görüşmede olduğu gibi karşındaki kişi (yani davacı veya davalı), kendini açıkyüreklilikle ifade etmiyor. Niye? Davadan elde edeceği haklar (çocuğun velayetini almak, çocukla daha çok görüşme süresi almak, nafaka, mal paylaşımı, maddi-manevi tazminat gibi) var adamın/kadının. Bizim medeni kanunda, tüm boşanma işi de "kusur oranı" (evliliğin bu aşamaya gelmesindeki kusur kime ait?) üzerinden yapılandırıldığından, mahkemede ve görüşmede iyi izlenim bırakmak çok önemli anlayacağınız. Bu nedenle de karşımızdaki kişi sık sık yalana başvurabiliyor. Ben de dedektifçilik oynuyorum anlayacağınız, yok ayol, şaka şaka, ehe mehe..
Bahsedeceğim iki meseleyi bu minvalde değerlendirin isterim.
1) Aman bekaret, canım bekaret: Dosyayı didik didik incelemişsiniz, görüşmeye başlamışsınız, güzel güzel tüm bilgiyi almışsınız, adam birden pırt sesi çıkartarak, abartmıyorum, gerçekten öyle bir hisle, diyor ki:
-"ya aslında olay ne biliyor musunuz piskolog hanım, eşim evlendiğimizde zaten bakire değildi!"
Böyle bir cümle üzerine söylenebilecek kaç alternatif cümle vardır acep? Kardeşim, diyelim ki sen zamazingo bi adamsın, kültürel öğretileri hiç sorgulamadan almışsın, baş tacı etmişsin, hadi ettin gül yüzlü kardeşim, senin için namus, ahlak, erkeklik gururu, onuru her birinin kriteri bu kızlık zarı olsun, e hadi olsun, öyle birisin, seni kendi bağlamında değerlendirdik, ulen adama demezler mi niye gerdek gecesinin sabahında açmadın bu boşanma davasını diye? Madem bu denli önemli, demezler mi adama şimdiye dek niye bu "bozuk malla" yaşadın ettin, bi de üstelik çocuk yaptın diye sormazlar mı ha, sormazlar mı?
Geçenlerde görüştüğüm bir erkekkkk, gözümün içine bakaaaa, bakaaa diyor ki: "Evet ilk ilişkide kan gelmedi, ha ne? Evet evet ben 30 yaşındaydım ilk cinsel ilişkimi yaşadığımda, ablacım vallahi bilmiyordum kan gelmeyince bunun bakire olmadığı anlamına geldiğini! Ha sonra geldi miydi onu hatırlamıyorum ama bilseydim ah bilseydim! Tesadüfen yıllar sonra bir arkadaşımın hemşire nişanlısı söyledi de bağlantıyı kurdum, haaaa dedim, vay beni kandırdı gahbe!"
Ey köşeye sıkışınca adeta son kozlarını oynayarak, o minik beyniyle benim "vay anasını beah, kadın da az cingöz değilmiş, kendini adamda aklamış, vah kuzuuum gıyaman ben sana" gibi bir yorum yapmamı bekleyen insancık! Senin için diyorum ki, "alın bunu, Erkut abime teslim edin."
2) Bir lütuf olarak erkeğin kadına fiske vurmaması: Görüşmenin sonuna doğru şu soruyu mutlaka eşlere yöneltiyorum: "Sizce bu evlilikte sizin hatalarınız neler olmuş olabilir?" Gayet açık değil mi? Amcam karşımda atıyor, tutuyor, eşim şunu etti, anası buna yetti, şöyle eziyet, böyle dırdır. Her yer karanlık, ama adamcağız pür-i pak mübarek.. Soruyla beraber, orada bir zınk kalıyor önce, bırakın kendisine bu soruyu sormayı, başkası için dahi düşünmemiş belki. Hımılamalar, hümülemeler ve dökülen inciler: "vallahi ben karıma fiske vurmadım", "diyorum ki dövseymişim keşke, o zaman bunları yapmazdı belki", "benim hatam eşime söz hakkı vermek oldu" ıvır kıvır. Koçum civanım Türk erkeği için, eşini dövmemek bir lütuf efendim, lütuf!
Dün öğleden sonra görüşme yapıyoruz adliyede, karşımda koskoca bir emekli yarbay. Ben ömrümde bu kadar kendisiyle ve yaşamıyla temassız, bu kadar yaşamının ve tercihlerinin sorumluluğunu almaktan uzak bir adam görmemişim, soruyorum "sizin hatalarınız neler sizce bu süreçte?", adam pişkin pişkin demez mi, "dövmedim eşimi hiç, üste çıktı, söz sahibi oldu" diye! Sonra nolduysa oldu, sanırsam ben kendimi kaybetmişim. Yaklaşık 5 dakika nefes almadan konuştuğumu hatırlıyorum, elbet yüksek bir ses tonuyla. Her ne kadar pedagog arkadaş benle "Rabia bir ara adama -insan değilsin- dedin" diye dalgasını geçtiyse de herhalde o kadarını demedim. Ama nutkumun sonuna doğru, allah bilir kaç gencecik çocuğa nasıl dayaklar atmış olan anlı şanlı yarbay beyimiz, koltuğunda küçüldü, küçüldü, tam kaybolacak ben kendime geldim. Konuşmamın içinde geçen "len" gibi kelimeleri hayal meyal hatırlıyorum, tabii ki adama len demedim, "adama demezler mi len sen bunu dersen bu şu demektir" gibi cümleler sarf etmiş olabilirim, itiraf ediyorum utanarak. Bu nadide aile babası için "alın bunu, eşşek sudan gelinceye kadar aile içi şiddetin her türlüsüne maruz bırakın, sonra -dövdük de bak adam olabildin- deyin" demek istiyorum, sorunu karşı olduğum şeyle çözdüğümü sanarak.
Bakmayın yukarıdaki satırlara, aslında mülayim hatunun tekiyim. Sadece fark edin istedim, kimilerini adam etmeye çalışırken (misyona gel!), gül gibi arkadaşınız heba oluyor fallayi..
:(

5 yorum:

Umut DURAK dedi ki...

Kuzum, karikatüre mi güleyim, yazdıklarına mı üzüleyim yoksa çalış Rabiacım bu iş deniz yıldızı hikayesi misali bir tanesinin hayatını etkilesen kardır mı diyeyim. Bu kamu yararı işi çok karmaşık. 50 yaşına geldiğimizde bunu mu yaratabildik de diyebiliriz. Şimdi 50lerinde olan 70lerin hızlı kuşağı onca güzel günler hayaline adanmış emek sonrasında yarattıkları kamu bugünkü ise yenilmişliği anlamak çok kolay. Bir de Coen kardeşlerin son filmide, No Country for Old Man'deki mevzu var. Kaybedeceğini bilerek metanetle çalışmak. Ordaki polis memurunun sakinliği ve ermişliğinde yaşayabilmek.

Deniz Ural dedi ki...

Benden bir de "sıçan adam", ikramımız olsun.

r dedi ki...

ohoho senin 'kısa ve öz' anlatımını severim..)) o onbeş dakika boyunca yarmayın halini hakkaten görmek isterdim ya, şanslı pedagog.
ya bi de rabişim çok saçma olucek belki ama, ilk ilişkide kan gelmeme olasılığının da olduğunu bu adamlara anlatacak birileri olsa, bu angut yapıyı, söylemi devam ettirmiş olur evet ama belki kadını dayak yemekten ya da mimlemekten kurtarır, ne dersin? o şartlarda bir kadının bu 'damga'yla yaşaması zor olsa gerek çünkü..

Serendipity dedi ki...

Rabiacım aslında acıklı, olumsuzluklarla dolu hikayeyi nasıl da güzel harmanlamış ve yazmışsın. Bayıldım! Erkut abi'ye keçiöğren'i mecburi görev yeri olarak öneriyorum. Öte yandan bu zar mevzuu ile iligli olarak acaba reklamlı-afişli sposorlu ve hibe ddestekli bir kampanya yapsak. Biz de buna ön ayak olsak. Orkit reklamlarına alışan ülke buna da alışır mı? Yoksa herrkes ilk önüne gelenle yatağa mı koşar? Meslekle ilgili olaraksa ben de öğretmenken benzer bir his yaşıyordum. Yabancılar bu duruma "burn out" diyorlar. Allah hiç birimizi yandırmasın!

gokcey dedi ki...

ooof of..rabişcim bilmem mi...o kadar tanıdık ki anlattıkların...bizim alan böyle işte, maalesef ben henüz öfkemi senin kadar oturaklı ifade edemiyorum, onun yerine atıyorum içime orda patlıyo, bana bir adet sivilce olarak geri dönüyo

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...