12 Ağustos 2007

Ayaş'ta "moleneksel" bir nişan töreni...

Dün akşam üzeri, çocuklukta bir süre idolüm olmuş olan, babamın kuzeninin kızı, e benim de bi şekilde kuzenim olan, aile içinde adı, doğumundan kısa süre önce vefat eden Bekir büyükbabamızı anmak üzere "Bekriye" olarak konmuş ama eğitim ve sosyal yaşantısında mantıklı olarak Esra'yı kullanmış, benim için "Bekriş ablam" olan kuzenciğimizin nişanına katılmak için Ayaş'a gittik kardeşimle.. Öf, ne gereksiz detaylarım var. Aslında başta epey direnmiştik gitmemek için. Ama hem annem ve babamın "temsiliyet ısrarları", hem henüz aleme ilan bir nişan töreni görmemiş olmam, hem de içten içe, aman tanrım(!) 30'u bile çoktan doldurmuş olan, e tabe yıllardır evlenmesi beklenen, "avkat isiyin" ve "sevüm"ün ev sahipliği yaptığı, dolayısıyla da kuvvetle muhtemelen ardından epey konuşulacak olan havuz başında yapılacak olan bu nişanı merak edişimiz nedeniyle, çöl sıcaklarıyla düştük yollara. Külüstür ötesi Ayaş otobüslerinde, elbette sıfır klima ve üstelik koltuğun yukarısından hörüldeyen soğutucular (bu mu ki teknik adı?) olmadığından, su bir ara göz kırpıp sonra hemen kaçıp gittiğinden duş da alamayıp çıktığımızdan ve püürepostismenistürüyyalsendıromumuyiyim dolayısıyla zaten afacanlar basmış olduğundan, bi ara tieyyyttt diye bağırasım geldiyse de tuttum kendimi azap 1 saat boyunca. Anneannemin eve tırmandık, hoşbeşleştik, hazırlandık ve dayımlarla birlikte, Ayaşlı ahalinin "nambırvan" düğün mekanı, ilçenin hemen girişindeki belediyeye ait açık havuza gittik. Yaklaştıkça kulağımızda çınlayan dingdararung sesleri eşliğinde açık havada pasparlak, rengarenk balonlarla süslenmiş, ışıklandırılmış mekana girdik ve 55bin el öpmek suratiyle nihayetinde kendimize oturacak bir yer bulduk. Ve efenim, babamın ifadesiyle "cimcalaboz" kardeşim ve benim için seyir başladı: Ortalıkta, yakalarına iğnelenmiş, ucuca eklenmiş, iki metreyi bulan, 100 dolarlarla oynayan güzel mi güzel bir gelin ve bir damat; Seda Sayan misali, kalça-göbek kıvırmadan yürüyemediği anlaşılan ve estirdiği hava ve "len buralar na böööle benim olcek" hallerinden "görümce" olduğu tahmin edilip sağlaması yapılan ve gece boyu oturmayan/oynayan bir hatun; son derece ihtişamlı tıvaaaletler, pasparlak kumaşlardan elbiseler, tavus kuşu modeli saçlar, en moderninden fönler, iki karış yükseklikte topuklar; efenim, henüz gelin ve damat mertebesine ulaşamamış "kız" ve "oğlan" dans ederken tepelerinden saçalanan gül yaprakları, üstlerine sıkılan, sonradan "dans ederken tepeden kar yağdırma konsepti" olduğunu anladığımız spreyler, kocaman pasparlak yanan maytaplar ve gece sonunda havai fişek gösterisi.. Bunlar Ayaş'ta bir nişan için fazla "modern" (!) görünümler. Gelelim "geleneksel" kısma: kuru pasta-gazoz:), orkestra, şarkıcımsı ve takı töreni... Müziğe bakarsak, ben böyle şarkı sözleri ne duydum ne hayal edebildim, bu havuz başı işini en son 98'de ortanca dayım evlenirken görmüş, sonra da bir kaç düğüne gitmiştim ama hızla gelişen Ayaş düğün müziği piyasası ben takip etmeyeli epey coşmuş: ringo ringo şişeleeeeeerrrrr (burada ahali elleri kaldırır ve kendi etrafında döner), piçipiçipiçipiçieeeyhhh, bana gız yolla gız yolla falan filan ama asıl kopuş noktam, enternasyonal tarafından şudur:
yunanistan gızları
vay vay vay vay
ne don giyer ne fistan
vay vay vay vay
Takılar: anneden lazer bilezik (yoksa gazel bilezik mi, tam anlayamamış olabilirim), kelepçe (pardon?!?), bilmemne burmaları, bilmemkim sarmaları filan.. Takılar takılıp, elleri havada gıykk bir sesle şarkı söyleyen ve "alkieeeşşş" diye bağıran assolist amcaya sinsice yaklaşan damadın annesi, adama bir metre uzunluğunda yine ucuca eklenmiş yüzlükleri takıp da amcanın ses gıykkk gıykkk gidip geldikten sonra dedik "işlem tamam abi, bu yıl bunun muhabbeti millete yeter". Velhasıl, vih'li, gı'lı konuşmalar, eltisi gelmiş, yok şu gelmemiş, Ayaşlı-Kırıkkaleli adetleri muhabbetleri, kim ne taktı dedikoduları, halaylar, ortalıkta koşturan gelinlikli kız çocukları, karşılıklı göbek atan makyajlı-türbanlı/karpuz kollu balo elbiseli hatunlar, ritmik ayak danslı "erkekegemenimsi" gençler, höpürdetilen gazozlar, "bi gıymalı pide-ayran yaptırılımış oğğğlll" deyişleri, iyi dilekler, güzel temenniler derken bizim geleneksel ve/veya modern nişan törenimiz de günün son saatine yaklaşırken nihayete erdi.. Geriye, büyükbabacığımın davarevi girişinde kurduğu kocaman salıncakta "kim ayağını çatıya değdirebilecek" yarışı yaptığımız, kocaman leğene su koyup bebek yüzdürdüğümüz, kaş'ta oynarken kim düşer diye endişelendiğimiz, evcilikte "bekriş abla"yla olalım diye kastığımız, amcamın kamerasına "selam ben rabia, selam ben bekriye, eki eki" diye öttüğümüz, onun ergenliğe girişiyle "niye bizimle oynamıyor ki" diye üzülüp sonra biz küçükleri ekmeye başlayınca durumu anladığımız, kısacık sohbetlere sevgili muhabbetleri sıkıştırdığımız, halen az da olsa, duruşması olduğu zamanlarda adliyede karşılaşıp koridorun iki ucundan koşarak sarıldığımız günler kaldı...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

yahu efektlere koptum, piçipiçipiçieeeyhh yazmış ya:)))ehuheha..yani eğer bu nişan töreniyse düğünü nasıl olur bilemiom tabi..ayaş'ın daa doğrusu havuzun şimdiye kadar gördüğü en fettan nişan olmuş.. bu sefer havuza düşen olmadı mı yav,glump glump die:))neese efenim mutluluklar dilerim,severim kerata bekriye'yi, en nihayetinde küçükken burnuma iltifat etmiş gusel bi insan kendisi.. allah bi yastıkta kocatsın.. sana da iyi tatiller cınııım..cumuk

Unknown dedi ki...

Rabia'cım öyle güzel betimlemişsin ki,nişana katılmış kadar oldum:)Havuzbaşı kahramanlarına mutluluklar,sana da iyi tatiller...

KuzeyGüney dedi ki...

Rabiscim, tam Safranbolu-Karabük dolaylarinin nisan ve dugunleri gibi. Cok guldum:)
Eline saglik kuzum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...