03 Nisan 2008

Başbelası olmanın dayanılmaz hafifliği

Bugün savcıya ifade verdim. Halen şaşkın ve sinirliyim! Hikaye şu: hani herifin birisi geçtiğimiz Eylül ayında beni güneşli bir öğleden sonra cep telefonumdan özel numarayla aramış, tüm yaşamsal haklarımı elimden alacağı, beni rezil rüsva edeceği, bana tecavüz edeceği içerikli bir takım okkalı ve sinkaflı (bunu da adliyede öğrendim: içinde zik mik geçiyorsa, küfrün adı sinkaflı oluyor, kolayca ifade ediliyor, hehe) küfürler savurmuş, beni "zım zım zım kim ola ki bu" düşüncelerine gark etmişti, tabii ertesi gün de ilk iş savcılığa şikayette bulunmuştum. Velhasıl, dün bir tebligat gelmiş kaleme, dün tüm gün dersim olduğundan adliyeye hiç mi hiç uğramadığımdan, bugün elime geçti: benim dosyamı takip eden savcının adının da yazdığı, Çarşamba-Perşembe günleri 14.00-16.00 saatleri arasında ifade vermek için beklendiğime dair bir yazı. Ben herhalde belli oldu artık kimmiş diye sevinerek (bkz. yargıda hız-Eylül'den Nisan'a) üst kata çıkıp, savcının huzuruna geçtim. Savcı hemen katibini çağırdı, dosyamı buldurdu ve ifade alımına başladı. Ben niye benim ifadem alınıyor anlamadığımdan, herhalde dedim, isim belli olunca şikayetime devam ediyor muyum, yoksa geri alıp uzlaşıyor muyum, ne haltsa o konuda söyleyeceğim sözler de ifade kapsamında alınıyor. Ve fakat, katip şüpheli kısmına kimin adını yazıyorum deyip de savcı benim ad-soyadı verince, hoyda breh diye kıpraştı yüreğim, noluyor yahu? derken, savcı nihayet beni arayan kişinin ismini açıkladı: İsmin ilk hecesini söyleyince, geri kalan hece ve soyadı ben tamamlayıverdim hemen. Zira, iki yıl önce dosyası bize gelen, çoook dramatik bir öykünün müsebbibi, çok yoran bir adam! İşi gücü yokmuş gibi benle uğraşan bir adam! Yabancı uyruklu eski eşiyle aralarındaki velayet davası gazetelere de yansıyan, çok belgeli, çok içerikli, çok ağır, çok kalın bir velayet dosyasıydı. Dosyada uzman raporu başrol oynadığından, tüm bağlantıları ben kurup görüşmeleri ben yaptığımdan ve raporu da ben kaleme aldığımdan adam üç imzalı raporu tabii ki bana mal etmiş, çocuğun anneye verilmesi görüşünde bulunarak aleyhine yazdığımız rapor üzerine, adamın avukatı duruşmada "psikoloğunuz rüşvet almış!" diye abuk subuk mesnetsizce celallenmiş ama tabii ki eski süpper hakimim Mustafa Bey'in gazabıyla geri püskürtülmüş, bu sefer adam beni söylemediği şeyleri rapora yazmışım iddiasıyla savcılığa şikayet etmiş, o sırada hakim de çocuğun anneye verilmesine karar verip dosyayı bitirmiş, bu esnada savcılık tabii ki benim hakkımdaki asılsız şikayet üzerine takipsizlik kararı vermiş, sonrasında da Yargıtay, kararı iki düzeltme itirazında da onaylayarak, çocuk en nihayetinde anneye teslim edilmişti. Edildiğini gazetelerden öğrendim ben gerçi. Neyse işte, Eylül'de gelen telefon üzerine bu adamdan da şüphelenmiştim ve fakat ODTÜ'nün müstesna mühendislik bölümlerinden birinden mezun olup da, afilli bir holdingte görev yapan bu afilli adamın tutup da öyle abuk subuk küfürler-tehditler etmeyeceğini/ettirmeyeceğini, benimle daha sofistike düzeyde uğraşacağını (nasıl olcekse bu?) düşünmüştüm. Ayrıca, özel numaradan da arasa, savcılığın numarayı tespit edebileceğini tahmin edebilmesi gerekirdi. Ben bir yandan şaşırmadım, öte yandan da çok şaşırdım niyeyse. Olayın özü ise, adamın adı netleşince başbelam olarak, savcılık ifadesini almak için çağırtmış, adam da yok ben aramadım, yok iftira diyerek, kendisine iftira atmış olduğum gerekçesiyle bu kez benden şikayetçi olmuş! Hey yalebbim! Bu yüzden şüpheli konumunda ifadem alınıyormuş meğer. Ben de la havle çekip, savcının karşısında gayet helecanlı, kafası karışık, şaşkın ve bıkkın bir psikolog profili çizerek, ifademde, bu adamın adının çıkmasına şaşırmadığımı, daha önce de beni şikayet ettiğini, telefondaki sesin bu adama ait olmadığından emin olduğumu, ama bir başkasına yaptırmış olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, kendisinin aleyhine rapor verdiğimden bana duyduğu öfke ve husumeti anlayışla karşıladığımı ancak tekrar rahatsız edilmek istemediğimi anlatıp, şikayetçi olmayacağımı belirttim vik vik öterek. Savcı da saolsun aynen geçirtti tutanağa. Tabii, şikayetçi olup olmamak konusunda epey düşündüm ay napsam ki diyerek ama objektif savcı bir yüz ifadesi bile takınmadı fikrimi netleştirmeme yardımcı olacak:) Gerçi ilk şikayet esnasında da uzlaşma kağıtlarını imzalamıştım zaten, ne uğraşcam elin antisosyaliyle! Adam bir de utanmadan zeytinyağı gibi üste çıkıp, iftira diye şikayetçi olmamış mı, tam kafa kırmalık!
Neyse yapacak bir şey yok. İçimi en çok rahatlatan, çocuğun şimdi annesiyle birlikte yaşıyor olması. Ne kadar isabetli bir karar verdiğimi de bir anlamda teyit etme imkanı sağlamış oldu bu olay:)
Her olaydan olumlu bir ders çıkaran Polyanna arkadaşınız.
Şimdilik hoşçakalınız.

7 yorum:

KuzeyGüney dedi ki...

Rabişim okurken ağzım açık kaldı, mütemadiyen "aaaaa, aa aaaa, ohaaaa" gibi sesler çıkardım. Ya ne yapsak acaba? Savcılığa havale etmişsin, üste çıkmış, allaha mı havale etsek ne etsek!!!

ozge dedi ki...

yuh diyorum gerisini içimden devam ettiriyorum :) neyse ucuz atlatmışsın desek ve konuyu kapatsak... geçmiş olsun. .yapılcak bişi varsa çevremis var icabında :) :P gerekeni yaparıs..hehheeh

yakınuzak dedi ki...

Aa olm ben biliyorum bu adamı yaaa! Allahından bulsun yalebbim! Yannız deli deliyi görünce zopasını mı saklamış ne:p

b dedi ki...

Kafasını kıralım! Bizim Rabiamızı üzmüş, biz de onu üzelim! Fen Liseliler kıraathanesinden bi kamyon adam getiririz valla. Ya da ODTÜ'deki bölümünü söyle bi daha adımını atamasın oraya! Bööle de erkekliim tutar işte olur olmaz.. Asacaksın Kızılay'da meydana elli tanesini, bak bi daha.. off.

elegimsagma dedi ki...

ehehe:) yahu sunu da söyliyim izin verin canim arkadaşlarım: dun aksam is arkadasim soyleyince tebligatı, böyle tabii bir yandan sapik belli olmustur diye sevinip, bir yandan da tatsiz mesele olmasindan canim sıkkın iken, umut'u da aşti'ye ugurlamak üzereyken, hüzne bogulmuşken, ibrahim'in (ezgi'nin sevgilisi) "ya bak bir durum olursa haber ver, canını sıkma, ben adil ve süha'yı alır gelirim, döveriz" deyişiyle anlık yaşadığım rahatlamayı sizlere tarif edebilmem mümkün mü bilemiyorum:)
blog üzerinden iki destek cümlesi bile, insanı gecenin 11.30unda ebleh ebleh gülümseterek dolastirabiliyor evde, hehe:)

Deniz Ural dedi ki...

Rabişçim, bizim fabrikada 1200 işçi var. Hepsi de çelik burunlu ayakkabı giyiyor. Var gerisini sen tamamla artık :)

İbrahim DEMİRAL dedi ki...

Blogunu anca okudum kusura bakma. Uğraşmakta olduğun hödük insanın böyle şeylere kalkışma garip tabiki. O günden sora bir hafta senden bi telefon gelirmi diyede bekledim. Gideriz yermisin yemezmisin diye bi döveriz rahatlarız dediydim ama:) olmadı. İşte böyle insanlarımız var Türkiyemizde ne yapsak bilmiyom. Dövsen akıllanırmı onuda bilmiyom ya. Bi sıkıntı olursa genede ara...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...