29 Mart 2009

Dün, Bahar ve Aşk

Okul ve iş temposu, aslında buraya çok sık düşmek istediğim evlilik hazırlıkları notlarım konusunda pek engelleyici oluyor sevgili takipçilerim. Şu aralar hayatımda o kadar çok şey, o kadar hızlı, o kadar umulmadık ve o kadar accayip bir biçimde ilerlemekte ki, ben sıklıkla "dizimi kırıverem, bloğuma yazıverem" diyorum, ancak yazamadan bambaşka bir şey bambaşka bir süperlikte karşıma çıkıveriyor, onu yazamadan bir başkası geliyor.. Velhasıl 2009 yılının ilk ayları benim için feci hızlı geçiyor.
Esas hikaye Umut'un sahibinden.com'dan ormanın dibinde muhteşem bir ev bulmasıyla başladı. Diyorum bu adam şanslı diye.. E, benim gibi bir kadınla evleniyor olmak boru değil azizim:P, şans bulmazsa bilmemne bulur adamı (bilmemne kısmı hayalgücünüze göre tamamlanabilir). Neyse, biz eve pür neşe gittik baktık, haliyle bayıldık, banyonun kuş kadar olması, çamaşır makinesini mutfağa koymak durumunda kalacak olmam, evin giriş kat olması bile vız geldi bize.. Ama tabii, anneler ortaya o kadar çok endişe koydular ki, özellikle de "ilk katta ev ısınmaz, donarsınız" konusunda, biz de hem onları hem kendimizi ikna etmek için, Kızılay'da günlük güneşlik, Or-An'da kar-tipi olan bir gün, sitedeki tüm birinci katların kapılarını çalıp "ısınıyor musunuz?" sorusunu yönelttik. Aldığımız cevaplar doyurucu olunca da, tutuverdik evi. Oh mis! Hemen sonrasında merdivenleri elden geçirdik, temizledik derken, Umut eve taşındı ve ben bu ortak kurumun cinsiyeti hapsedilmiş kısmı olarak henüz evcağızıma taşınamadım (bkz. geleneksel değerlere karşı koyamayan kız kısmısı; aile eşrafında bomba etkisi yaratmak istemeyen düşünceli hatun diye de reframe edebiliriz). Küçükesat'taki evle iki arada bir derede kalmaya/takılmaya devam.
Evi tutmadan evvel, dayanamayıp bir kısım koltuğumuzu almış idik zaten. Evi tuttuktan sonra da el atılması gereken eşya vs. işleri sürecinde, o kadar cok Bilkent'teki Tepe'ye, Panora'daki Mudo'ya ve Siteler'de dayımın "gelin bakın sizi nereye götürüyorum?" dediği izbe yerlere gittik ki, gittiğimiz yerlerdeki satış görevlileriyle ahbap olduk, adeta yoklama verdik, kıl ettik kılçık ettik hepsini. Yok berjerlerin kumaşı kırmızı pötikareli olacak, yok yatak odasının gardrobu zart kapılı, yemek masasının ayağı zurt çivili derken, ve bizim müstakbel ev çingen evi olma yolunda hızla ilerlerken, dayı desteği, dekorasyon siteleri ve Umut&Rabia ikilisinin hayalgüçlerinin de etkisiyle bişiylere benzetmeye başladık ortalığı. Salonun ortasında kocaman ve tam istediğim tonda kıpkırmızı bir kütüphane duruyor ki, hastasıyım.
Naci dayım bizi möhüm yüklerden kurtardı. Hayalimizdeki şekli tarif ettik, gitti buldu, en ham haliyle ortaya koydu. Hayalimizdeki rengi tarif ettik, en cillop ustaya boyattı. En süpper dayı unvanına mazhar oldu.. Halledilmesi gereken bir yığın iş var daha elimizde, ufaktan girişiyoruz tek tek, keyif keyif..
Tabii bu arada, "her genç kızın ruyyyası" diye vikviklenen gelinlik işine de "hadi len artık, uyuz musun?" dürtülmeleri neticesinde adım atmış bulunuyorum ki, o bambaşka bir blog yazısı konusu.. Ne de olsa kıl tüy bi iş azizim. 3 saat giyeceğin zımbırtıya 300 kilo enerji harcıyorsun. Enerjiyi harcayalım, konuyu bu post'da harcamayalım.
Bekleyelim, görelim daha. Yazar neler eylemiş?

3 yorum:

Serendipity dedi ki...

Bloga yazıcam diye mi annatmıyon gelinlik maceranı? Dinlemesi ayrı okuması ayrı akıllım :) Ayrıca Balıkesir şivesi de pek yakışmış deyiverem hehehehe:)

anl dedi ki...

en entel kadın bile sözkonusu gelinlik olunca bir cadıya dönüşür cicim.sende süper cadı olma potansiyeli gördüğümden terziye sabır diliyorum :)madem eve yerleşti umut ayusu, insan bi arar kaaveye davet eder, hayırsuzlar :)

r dedi ki...

löö fotodaki kadının ayakkabıları çok şükela. ne giycem lem ben düğünde??

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...