27 Mayıs 2007

Canına yandığımın erkek-egemen düzeni...

Bu sabah 8'de Gima'nın önündeydim. Sincan'da yine bir çocuk teslimi vardı ve ben de yine ve yeni bir trajediye yelken açmak için "sabahtan penye alma enerjisini nerden buluyor bunca kadın?" dedirtecek kadar işleri gıcır giden seyyar satıcı görünümlü sivil polis olduğunu tahmin ettiğim kişinin arkasında (paranoyak mıyım, neyim) beni alacak kişileri beklemekteydim.
Neyse ki çabucak geldiler ve ön tarafında şeklen son derece hanzo&kro bir muhabbet halinde olan şoför ve avukatın bulunduğu taksinin arka koltuğunda, alacaklı anne ve müstakbel eşinin yanında yerimi aldım.
Hikaye yine içler acısıydı: Kayınvalide ağırlıklı geçimsizlik sonucu eşler ayrılmış, ayrılık esnasında 40 günlük olan Berkcan'ı anne almış, ancak annenin babası "sana bakarım ama çocuğuna bakmam, almayacaksın velayeti" dediğinden, çocuğundan ayrılmak zorunda kalmış, 3 yıl boyunca çocuğunu görebilmek için eski eşi ve kayınvalidesini aramış, telefonlar yüzüne kapanmış, kapılarına gittiğinde "icra ile gelmezsen çocuğu vermeyiz, göstermeyiz" cevabıyla karşılaşmış, icra ile çocuk teslimi sürecine vereceği parayı kazanamadığından ve ailesinden alamadığından, 3 yıl çocuğunu hiç görememiş, nihayet bir sigorta acentesinde işe girmesi ve kendi parasını kazanmaya başlayabilmesiyle ve henüz nişanlandığı müstakbel ve destekleyici eşinin de girişimleriyle Mersin'den Ankara'ya çocuğunu görmek için gelmişti. Velayet babadaydı ve hakkaniyet insanı hakim amca ne amaçla ve ne gerekçeyle olduğu akıl almayacak bir şekilde "anne ile çocuğun her ayın son haftası Pazar günü 10.00-17.00 arasında görüşmesine" diyerek son derece doyurucu(!) ziyaret saatleri düzenlemişti. Yine de Allah razı olsundu, erk ve güç ondaydı, sorgulanabilir miydi, istemese hiç vermeyebilirdi.
Sincan'dan icra memuru Bülent Bey alındı, minicik takside 6 kişi Elvankent'e doğru yola koyuldu. Kapıyı çaldığımızda, önceden tebligat yapılmış olmasına, gelinecek saat belirtilmiş olmasına karşın, atletli bir adam, yaşlıca bir kadın ve ortalıkta çırılçıplak "bıcı bıcı" diye bağıran Berkcan ile birlikte dirençli ve ne hazır ne nazır ev ahalisi kapıda göründü. İçeri salona geçtik. Adam habire pek bir yapmacık "çocuğumun psikolojisi bozulacak, nasıl vereyim şimdi, gelsin 6 yaşında görsün, çocuk alt üst olacak, ben uğraşacam düzeltmek için" diyerek engelleyici tutumlarıyla la havle çektirip, devamlı surette sözümü keserken, banyosunu yapmış Berkcan'ın odaya dalışıyla benim çocuğa yönelişim, babaannenin üstünü giydirirken "çocuğu duvarlara çarpıyordu bıdı bıdı" şeklinde suçlamalarını kesişimle birlikte apar topar çıkılması, babaanneyi anne bilen Berkcan'ın sızlanması, aşağıya birlikte inilmesi, kadının mütemadiyen eski gelinine acayip suçlamalarda bulunması, iki lafından birinin "orospu" olması, tamam siz burada kalın artık deyip, pek bi güzel anlaştığımız Berkcan'ı kucaklayışım, şaşakaldığım bir hızla takside annesinin kucağına verişim, babaannesini arkada gören çocuğun yaygarayı basması, arabada bu kez yine 6 kişi, üstelik bir çocuk üstelik delişmen ve en tizinden bir ağlama sesiyle yola düşüşümüz. Ağlasa mı sevinse mi bilemeyen annenin çocuğunu koklayışı, onun da ağlamaya başlayışı. Zaten sıcak, araba oldu mu tam anlamıyla çingene çadırı!
"Aaa, Berkcan bak park, Berkcan şimdi salıncağa binecek, annesi onu nereye götürecek" diye her türlü şaklabanlığımla çocuğun 2 saniye susuşu ama hemen "salıncağa biimiijeeemmm" diye yaygaraya devam edişi.. Bir yandan gülüyorum, feci sevimli! Çocuk ağladıkça ne yapacağını bilemeyen araba sakinlerine, "ağlasın, alışacak" deyişim, Aliye Rona'dan halliceyim.
AOÇ'ye varışımız, anne, Berkcan ve müstakbel eşi oraya bırakışımız, ardımızda dinmeyen çocuk hıçkırıkları... Sersemleşen kulaklarımla beni Sıhhiye'ye bırakışları.
Yine bitkin, yine yitik eve dönüşüm.
Kadınsan baştan yeniksin. Evlilik kararında senin söz hakkın yok. Kocanı seçemezsin. Boşanmaya karar veremezsin, kırmızı kurdeleyle sarılmış/paketlenmiş beyaz gelinlikle girdin, baban/ağabeyin seni bakire teslim etti, kocan/yeni sahibin seni bakire devraldı, ancak beyaz kefenle o evden çıkabilirsin. Seni göndermeye karar verdilerse, bebeğini ancak, öz baban izin verirse yanına alabilirsin. Zorla bıraktırılınca tartışmasız kötü annesin. Ne oldu denmez sana, anlat denmez, kadınsın, baştan yeniksin. Boşanmaya sen karar veremezsin, seni atmak isterse kocan başından, ailen ancak o zaman sahip çıkar, senin kararınsa boşanmak yaşamla tek başına mücadele edeceksin. Mahkemede bakarlar, gayri ahlaki davranışın var mı diye. Gayri ahlaki davranış ancak kadının yapabilecekleridir. Oysa bunlar erkeğin elinin kiri değil midir? Hem suç erkeğin değil, onun aklını çelen kadındadır. Erkek dediğin netekim topuktan da tahrik olabilir! Boşanınca hemen çalışamazsın. Para kazanamazsın. Ne orospuluğun kalır, ne gözü dışarıdalığın. Yeni düzen kurarsan çocuğunu yanına almayı yeni kocan/sahibin izin verirse aklına getirebilirsin. Ama onun ilk evliliğinden çocuklarına da sen bakacaksın. Hem bakacaksın, hem de "kötü üvey anne" sıfatını en baştan alacaksın. Kadınsan baştan günahkar, baştan sorumlu, baştan yeniksin.

3 yorum:

joshua dedi ki...

It's so nice for me to have found this blog of yours, it's so interesting. I sure hope and wish that you take courage enough to pay me a visit in my PALAVROSSAVRVS REX!, and plus get some surprise. My blog is also so cool! Off course be free to comment as you wish.

Serendipity dedi ki...

Rabiacım yaaaa, okurken yoruldum okurken... Artık yaşarken ne kadar yoruluyoruz var sen hesabet.

Adsız dedi ki...

rabişim tembel
im ne kadar zor bir işin var.Yurtta iken bana bu işlerle uğraşacağın söylense asla inanmazdım.Sen ve çocuk ha.bben her gün 40 çocukla debelleşirken ne kadar işimin zor olduğunu düşünürdüm ama senin ki zor değil çok zor.Kolay gelsin be gülüm...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...