06 Mayıs 2007

Serbest Çağrışım

Uyumam gerek.. Sabah KPDS'ye gireceğim maalesef. Maalesef diyorum çünkü artık KPDS, LES ve türevlerine nadiren ve zorunluluktan da olsa girmekten çok sıkıldım. Ay dudint di dört. Saydım dört olmuş hakkaten. Dördüncü girişimmiş bu abuk İngilizce sınavına, maaşım üç kuruş artsın diye ne hallere düştüm Cemil! Cemilciim bakan da olsa tam etkisi olmayabilir maaş konusunda, günahını almayayım garibanın. Neyse, maaş deyince iş geldi aklıma. Bu gün çalışmak-gözetmek adlı ancak tıkınmak-gezmek içerikli bir 6 saat geçirdim. Havayı fırsat bilen ailenin piknik yapma kararı doğrultusunda Mogan'a gittik. Amanın oralar ne olmuş öyle! Ortam aynen aşağıdaki gibiydi:
Velhasıl 2007 sezonunun ilk pikniğini yaptım. Piknik yapmayı bugün iyice sevdim. Çünkü gözetim görevlisi olunca hiç bir işe yardım ettirmiyorlar haliyle. Öyle malak gibi durdum ve yedim. Düzenli bir piknik alanı yapmışlar. Teknik detaylarını bilemem ama ben sevdim. Her tipten insan, her tipten telaş, her tipten yemek hazırlama modelleri... Tabii öyle gözlemden gözleme koşarken aklıma 2005 yaz mevsimimizi meşgul eden, Mine G. Kırıkkanat'ın nefret/iğrenme dolu yazısı geldi. Sonra da bu yazıya en sağlam ayarı veren Yıldırım Türker'in yazısı.. Ben bunları düşünürken piknik esnasında, gaflet hallerindeymişim meğer, ah nerden bilirmişim? Zaten kedili aynamı da unutmuşum evde, tipimi tabii ki göremezmişim! Meğer piknik öncesinde, çocuklar oyun oynarlar ve ben de göle nazır oturup hafif esinti eşliğinde "len ne güzel hava" diye gönül adamlığı yaparken, amele modeli yanmışım, böyle harita gibi! Hakan dayım küçükken bir süre, "amele rıfkı" demişti bana. 5. sınıftayken anneannemlerin eve eklenmeye çalışılan bir odanın yapımı esnasında tuğla taşıma vs. türünden işlere el atmıştım. Çünkü ben her işe el atabilen/başarabilen bir çocuk olmalıydım. Komik olmamasına rağmen, Hakan dayım hala söyler, hala güleriz. Hakan dayım demişken, yine msn'den beni benden alan çok özel bir foto gönderdi bugün:

Annemin anneannesi ve dedesi. Fatma Hanım ve Salih Bey.. 1970'lerin başında çekilmiş bu fotoğraf. Parkinson türü bir rahatsızlıktan muzdarip Salih dedemiz tedavi için Ankara'ya getirildiğinde, bir adet de fotoğraf çektirilmiş. Neyse ki çektirilmiş. Anı hepsi. Salih dede 1974'te, Fatma nine (yav nine mi demeli? ebe diyoruz gerçi, ne güzel ki hala yaşayan, annemin babaannesi Selver Ebe'ye) 1995'te vefat etmişler. Ölmüşler diyemiyorum yakınlarımdan bahsederken, çok kaba, çok zor geliyor "ölmüş" demek. Bu da bir direnç aslında psycho the rapist'lik yaşamımda.. Halledilmesi gerekenler listesinde üst sıralarda.
Bugün fark ettiğim esas mesele ise şu oldu: Şu an kıpkırmızı durumda olan alnım, burnum ve zaten hayli geniş ve tombul yanaklarımın burun hizasından alt kısmı ve çenemi, hem malak gibi göl-güneş bileşeninde iki saat oturmaya, hem de aman ne kadar da kocaman, ne kadar da 70'li diye bayılarak aldığım kocaman güneş gözlüklerime borçluyum. Niye güneş gözlüklerim kocaman? Çünkü enine-boyuna yüzlü bir şahsiyetim. Bu meseleye ergenlikten beri kafa yormaktaydım. Ulen ben kime çekmişim de, böyle normal standartları epey zorlayan yüz ölçülerim var diye? Bugün gelen fotoğrafla durum netleşmiş bulunmaktadır:)
1. Salih dedeciğim, seni saygıyla ve hürmetle anıyorum.
2. Özgüvenime hayranım. Kendime hastayım.
3. Artık uyumalıyım.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ehehehe koptum yalnız kafan harbiden benziyo ha...ölçme değerlendirme yapmamıza rağmen belli oldu kimin kafasının daha büyük olduğu...hehehe

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...