14 Şubat 2008

Çocukluğun soğuk geceleri

"Çocukluğun Soğuk Geceleri", Tezer Özlü'nün en sevdiğim kitabı. Ama bu isim bana daha çok istismara, özellikle de cinsel istismara maruz kalan çocukları hatırlatıyor. O yüzden çok üşütüyor bu isim beni. Çok öfkelendiriyor, öfkelendirince titretiyor, dişlerim birbirine vuruyor, çok üşütüyor.
Bir öğleden sonra bilirkişi olarak apar topar atanmamın ardından, ertesi sabah duruşma öncesinde H., tanıklık yapacak küçük kız kardeşi, annesi ve gayretli avukatlarıyla baronun çocuk hakları kurulu önünde buluşuyoruz.. Etrafına ürkekçe bakınan H.'yi alıyorum ilk olarak, görüşme odasına. Öyküsünü önceden öğrendiğimden, ilk kendimi tanıtıyorum, onu tanımaya çalışıyorum, neden orda olduğumuzu anlatıyorum, nereye gideceğimizi, nasıl konuşacağımızı, nelerin bizi beklediğini anlatıyorum. İfadesinin alınacağı duruşma salonundan bahsederken, benzetmelerime birlikte kıkırdıyoruz, belli ki ittifak tohumlarını atmaya başlıyoruz. Sanığı, yani 4 yaşından beri H.'ye cinsel tacizde bulunan ve ilkokul 5'ten bu yana da tecavüz eden üvey babasını, ifadesi esnasında salondan çıkarttıracağımı söylüyorum. Hemen,"annemi de dışarı çıkarttırın, onun yanında anlatamam" diyor, aynı anda iki damla yaş iniyor gözünden. En marazlı yanım, karşımda ağlayan olunca gözlerimin dolmasını engelleyememem, bazen işlevsel olsa da, onun yanında güçlü biri olduğumu ve onu koruyacağımı hissettirmeliyim, gözlerimi kocaman açarak, yaşları içeri alıyorum.
Kısaca kardeşiyle de konuşup, bilgilendirme ardından, duruşma saati gelince ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu bloğa ilerliyoruz. Ağabeyi, dayıları, kuzenleri de gelmiş. Güvenlik amaçlı. Zira üvey babanın ailesi, niyeyse, ordu gibi basmaktalar duruşmayı.
Tutuklu getirilince, duruşma salonuna giriyoruz. Tapınak gibi bir salon. Kocaman, tavanı yüksek. İnsan her koşulda ürküyor. Başkan, üyeler ve cumhuriyet savcısından oluşan mahkeme heyeti o kadar yüksekte oturuyor ki, onlara bakarken kafayı enseye yapştırmak gerekiyor.
Sanık geldiğinde öfkem ve yumruğu çakma hissiyatım artıyor. Hep kızdığım şey, yumruğu çakma hadisesi, niye tüm benliğimi sarıyor?
Sanığın etrafını saran erkek egemen jandarmalar.. Düğün salonu sahibine benzeyen mübaşir.. Herkes yerini alıyor. Kimlik tespitlerimiz yapılıyor. Duruşma gizli yapılıyor.
Önce H. ayağa kaldırılıyor. Avukatı ve ben hemen kalkıp sanığın dışarı çıkartılmasını talep ediyoruz, müşteki annenin de.. Başkan neyse ki pürüzsüz, kabul ediyor. Etmeme ihtimalinde zihnimde hazırlamakta olduğum gerekçe öbeklerine gerek kalmıyor.
H. ayakta.. Bense yanında dikiliyorum. Savcı uzaktan oturmamı işaret ettiğinde itaat ediyorum. Başkan, soruları ard arda soruyor. Irzına geçmek, nerene dokunmak, sen napıyordun demek, zorlamalardan-dayaktan söz açmak soruları beni parçalıyor, kimbilir H. kaç parçaya ayrılıyor. Ama şimdilik metanetli, güzel güzel cevap veriyor.
En son "neden kimseye bir şey söylemedin?" sorusu gümbürdeyerek geliyor. En sevmediğim soru, en hassas sorulması gereken soru, tabii ki en patavatsız biçimde soruluyor. H.'den boğuk bir "korktum" sözcüğü çıkıyor, şimdi ağlamaktan konuşamıyor.
Elini tutuyorum, oturuyor.
Psikolog hanım diyeceğiniz bir şey var mı?
Bıraksalar iki saat anlatırım.
Evet diyorum.
H.'nin nasıl incinmiş, örselenmiş bir çocuk olduğundan, flashbacklerinden, uyku sorunlarından bahsediyor, istismara uğramış olduğunun açık olduğunu dile getiriyorum. Sonra, iyice vurgulayarak ekliyorum: Cinsel istismara uğrayan çocukların niye bunu kimseye söyleyemediklerini, maruz kaldıkları olayı nasıl başta anlamlandırmaadıklarını, anlamlandırabildikleri yaşa geldiklerinde korku ve tehditle nasıl sindirildiklerini, yoğun suçluluk ve utanç duygusuyla da çok geç ifşa edebildiklerini söylüyorum.
Heyet başını sallayarak dinlerken, tüm dosya açığa kavuşmuş gibi hissediyorum.
Kısa-süreli belleği enfes çalışan başkan, söylediklerimi aynen tutanağa geçirtiyor.
Ancak asıl ızdırap şimdi başlıyor.
Kendini amerikan filmlerinde sanan ve avukatçılık oynadığı apaçık, gümbürdeyen sesine kalem sallamalarının eşlik ettiği sanık avukatı, sorularını sormaya başlıyor.
Evet o da işini yapıyor, soracak, ama karşısında bir çocuk olduğunu asla unutmayacak.
Bir kaç, nereye varacağını yordayamadığımız sorunun ardından, haykırarak ve suçlayarak cinsel ilişkiyi tarif etmesini istiyor çocuktan; belli ki, çocuğun anlatımından "aha bu değil ki, müvekkilim yapmamış" diyecek, hmm çok zekice.
Ben soruyu duyar duymaz, cesaretime hayran, kendimi ayakta buluyorum: cılız sesim gayet gür ve net: "müdahale etmek zorundayım, bu soru çocuğa sorulamaz!" diye avukattan beter kükrüyorum.
Başkan soruyu reddediyor, inciler ardı ardına dökülüyor.
H. bu kez daha bir güçlü, daha bir dik, abuk sorulara yanıt veriyor.
Neyse ki ızdırap bir süre sonra bitiyor.
Ağabeyi; küçükken geceleri kardeşinin çığlığıyla uyandığında, kardeşinin yanında üvey babasının bulunduğunu, kardeşini ağlarken gördüğünü, üvey babasının "kabus görmüş" diyerek onu yatağına gönderdiğini,
kız kardeşi; ablasıyla oyun oynacağı zaman babasının ablası H.'yi yanlarından alıp çekip bir odaya götürdüğünü, onu da "git oyuncaklarıyla oyna" diye azarladığını söylüyor.
İçimiz ürperiyor.
H. geçen yaz artık dayanamayıp, neyse ki bir arkadaşına durumu açıp da intihar edeceğini söylediğinde, arkadaşının öğretmene söylemesiyle evden alınıyor. Şimdilerde, bu durumu yıllardır nasıl fark edemediğine yanan ve evlere temizliğe giderek çocuklarının ihtiyacını karşılamaya çalışan acılı annesi, ağabeyi ve kız kardeşiyle, güvenli bir evde yaşıyor.
Sıkı bir psikolojik destek alıyor.
O soğuk geceler, ardında parça parça, örselenmiş bir çocuk bırakarak, sona eriyor.

11 yorum:

Sevinç dedi ki...

Boğazımda bir düğümle okudum Rabia... Bu nasıl bir dünya yaa!
Sana da afferim süper insan gibi insan psikolog arkadaşım:) Bravo!
Zor bir iş yapıyorsun,bir taraftan doyurucu ama yine de zor bir iş... Kolay gelsin. Senin gibilerine ordakilerin çok ihtiyacı var...

elegimsagma dedi ki...

çok zor oluyor hakkaten sevinç yaa, bu olay üstüne ne rüyalar, ne kabuslar gördüm, hepsine birden gitmiyorum neyse ki, yoksa sıkı destek almam lazım. hazmedilecek olaylar değil dediğin gibi.
p.s.öperim seni tee buralardan:)

anl dedi ki...

anne olduktan sonra tv de veya gazetede her gördüğüm bebek, çocuk tacizi,dayağı vsvs haberlere zaten çok zırlamaktayım.böyle üvey babaların ve böyle erkeklerin münasip yerlerinin kesilmesi suretiyle cezalandırılmalarını da talep etmekteyim.

ozge dedi ki...

argh... feci oldu bu yazı.. kocaman açsam da işe yaramadı gözyaşlarım. H, a ya da b, nasıl bir misyondur yüklendiğin herkese ve herşeye rağmen...

elegimsagma dedi ki...

anılcım, "seni anlıyor ve sana katılıyorum" dediğim noktada asıl sorun başlıyor: cezalandırılacak elbette bu adamlar, bu hiç normal bir davranış değil ve bu çocukların hayatı kararıyor; bu adamlar da hayatlarının geri kalanını cezaevinde geçiriyorlar, ha bir de çoğunlukla cezaevinde şişlenerek öldürülüyorlar pek "namuslu" diğerleri tarafından. Yalnız, pek çok çocuk cinsel istismarcısının küçükken cinsel istismara uğramış çocuklar olduğuna dair de sağlam bir literatür var elimizde. İşte o noktada kafalar karışıyor: bu "döngü" nasıl kırılacak? Tek faktör bu değil elbette ama bir insanı bu noktaya neyin getirdiği düşünülürken tüm değer yargıları alt üst oluyor, yumruğu çakma istemine şaşırmak burdan kaynaklanıyor:S Çocuğuna yaptığı cinsel tacizi (onunki teşhir ve teşvikti= bak bu babanın cinsel organı, gelip ona dokunabilirsin diyordu adam) normal sayan, ve çocuğun bundan zevk aldığını söyleyen bir babayla görüşmüştüm, ve fekat adamın annesi buzdolabında halen adamın sünnet parçalarını saklamaktaydı, gibi. Böyle bir anneyle yetişen ve baba olan adamın bunu normal kabul etmesi normal mi, değil mi? Adama tokat atmak istemiştim halbuki. Sonuçta, etkili tedaviler ve önleme programları gerekli, ha bir de bazı toplumsal normların değişmesi sanırım. Diyerek mi sıyrılacağız bilemedim:(

KuzeyGüney dedi ki...

Ya ben bunların hepsini öldürmek istiyorum Rabiş, ne biçim psikologum ben len???

elegimsagma dedi ki...

kuzum sen sosyal psikologsun, ondan:)
:P

Serendipity dedi ki...

Len biz ne biçim eğitimciyiz? Kimseyi eğitemiyoruz demek ki! Kabullenelim ki eğitim sistemini mıncık mıncık mıncıklarken örselenip gidiyor arada çocuklarımız. Benim de yatılı ilköğreitm bölge okullarında duyduğum bu tür hikayeler var. Bu kez anne baba uzakta. Çocuklar yatılı okuldalar. Failler kim siz tahmin edin artık. Cinsel açıdan zorlamaya istismara, mahalle baskısına, baskılanmaya maruz kalmadan büyümek. Herkese naip olmuyor, kahretsin! Bilirsiniz ki kadın olup sokakta yürümek bile risktir zaman zaman ülkemde. Ooof neyse, ben de yutkunarak okudum yazıyı. Mesleğini değerlerine değer katarak yapan insanlara ihtiyacımız var arkadşım. İşin zor. Kolay gelsin.

elegimsagma dedi ki...

teşekkür ederim didemcim, dooru diyosun, bir de mesleğini istismar edenler var ki onlara şimdilik hiç girmeyelim, çıkamayız.

Deniz Ural dedi ki...

Kaç gündür rabiş yeni yazı yazsın da şu tüy üpertici yazı gitsin diye bekliyorum. Adliyedeki kavgayı tercih eder oldum, fena oldum. Böyle haberleri kaldıramamak kötü, çözüm varsa bile tüm soğukkanlılığını yitirdiğin için bulmazsın ki. Yani, ben bulamam galiba, ne bileyim :(

elegimsagma dedi ki...

ben seni yirim. yeni yazı tez vakitte geliyo=)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...