18 Mart 2007

Çanakkale..

1914'te, Rusların Kafkasya sınırını geçerek fiilen savaşı başlatmaları, Osmanlı'nın da I. Dünya Savaşı'nın içine çekilmesi sürecinde, Ayaşlı bir ailenin iki erkek çocuğuna da cephe yolu görünür. Ahmet Doğu Cephesi'ne, Hüseyin ise Çanakkale'ye gider. Aradan ne kadar zaman geçer bilinmez, doğudan dönen ve üst düzey bir askeri görevli olan Ahmet, Çanakkale'ye giderek kardeşini bulmak ister. Çok zorlanılsa da, kardeşi Hüseyin'i, siperde, düşmanla arasında üç saf kalmış halde bulup getirirler. O kadar zayıflamıştir ki Hüseyin, kardeşini ancak gözlerinden tanıyabilir Ahmet. Orada kucaklaşır, hasret giderirler. Hüseyin, karısını ve kızları Sahure ile Müzeyyen'i ağabeyine emanet eder. Kendisinden de bir daha haber alınamaz, evine dönemez Hüseyin..

Küçükken, kız kardeşimle, büyükbabamın dizleri dibine oturup, katalize olmuş biçimde dinlediğimiz bu öykünün esas kahramanı Hüseyin, büyükbabamın amcasıymış.. Büyükbabamın sıklıkla anlattığı bu hikayenin sonunda düşen, gurur ile acıma arasında gidip gelen ses düzeyi, derin bir nefes eşliğinde "yaa işte böyle" diyerek susması bir yandan içimi burkar; bu tür hikayelerin hep başkalarına, başka ailelere ait olduğuna yönelik ön kabul dolayısıyla da, gerçekliği çok uzakmış gibi gelir, şaşar kalır, inanamaz, ama gururlanmaktan da kendimi alamazdım..

sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.

Saygıyla anıyorum..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben de..

Yazıda adı geçip bu bloga yorum yazma ihtimali olan tek kişi olarak güzel bir yorum yazmak amacındaydım rabişim ancak tıkandım.. Bunun sebebi zaten içselleştirdiğim bir olayı tekrar okumak, hatırlamak değil, zaten büyükbabamın anlattığı hikayeler hep aklımda, ilerde yazmak ya da yapmak istediğim şeylerin mutlaka birinin içinde kardeşi gözlerinden tanıma olacak.. tıkanmamın sebebi büyükbabamdan başka hikayeler dinleyemeyecek olmamız. gerçekten ya her ölüm ne kadar da erken..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...