
Tutanak bitince hızla aşağı iniyoruz. A. Bey, yolun karşısından koşarak bize doğru geliyor.. Bu kez yine farklı bir arabayla gelmiş.. Arabanın arka koltuğuna iyice yerleşiyorum, radyodan bangır bangır "karagümrük yanıyor" diye çığıran, yanık olmaya çalışan ama beceremeyen feci bir erkek sesi yükseliyor.. A. Bey, aynadan gülümseyerek, "nassınız aplacığım?" dedikten sonra Mustafa'yla muhabbete dalıyorlar, Etimesgut'a doğru yol almaya başlıyoruz..
A. Bey'e karşı derin bir hoşgörü besliyorum. Bütün kabalığına, kıroluğuna, sıklıkla eski karısına ettiği, benim gibi küfür koleksiyoncusu ve meraklısı birine dahi "amaneyy, bu nassı küfür dostum?" dedirtecek yaratıcılıktaki küfürlerine rağmen...
Onu yaklaşık 2 yıldır tanıyoruz. Karısından boşandıktan sonra, kızı S.'yi görmek için her ayın ilk Cumartesi gününden bir gün önce, Cuma, icra müdürlüğüne gelerek 200 YTL'ye yakın bir para yatırıyor.. Çünkü karısı ona çocuğu resmi tutanak olmadan teslim etmiyor. Hakimin, çocuğun velayetini anneye verip, babayla "şahsi ilişki" tesis ederken, "çocuk ve baba, her ayın ilk Cumartesi günü sabah 09.00-Pazar günü akşam 17.00, yaz tatilinde 1-31 Temmuz tarihleri arasında birlikte kalacaklar" demesine karşın, anne A. Hanım, kocasıyla hala işi bitmemiş, ona yönelik öfkesini çocuk üzerinden yaşayan, çocuğunu babasına göstermeyerek koz olarak kullanan ve maalesef yasal boşluklardan yararlanarak, dayanaksız biçimde, "icrayla geleceksin" diye direten ve en kötüsü de bu yaptıklarıyla çocuğunu nasıl üzdüğünün farkında olmayan bir kadın... Boşanma sonrası, eski eşler arasında, velayeti alamayan ebeveynin çocukla görüşmesi konusunda sıkıntı yaşanıyorsa, bu durumda çocuk bir haciz malı olarak değerlendiriliyor, canım ülkemde.. Ziyaret saatlerinde, baba alacaklı, anne de "mal"ı vermesi gereken borçlu ya, bu işe icra müdürlükleri bakıyor, infazın adına da "çocuk teslimi" deniyor. AB'ye uyum sürecinde, insan-çocuk-kadın hakları konusunda aniden kafamızda bir ampul yanıverdiğinden de, çocuk bu süreçte örselenmesin diye, sürece bir psikolog (bkz. ben) eşlik ediyor..
Apartman kapısı önüne geldiğimizde, arabadan inip, dört gözle yolumuzu beklediğinden emin olduğumuz S.'yi almak için yukarı çıkıyoruz. Anne, ardından da biz, tutanağı imzalıyor, S.'yle birlikte patır patır merdivenlerden iniyoruz.
Sonra ise, işin en keyifli kısmına geçiyoruz. Mustafa ve ben, muhtemelen yüzümüzde silemediğimiz aptal bir gülümseme, baba-kızın diyaloglarını dinlemeye başlıyoruz. Bir aydır biriktirdiklerini, ağzı kulaklarında bir şekilde babasına anlatma çabası içindeki S., baştan beri kötü giden matematik dersinden aldığı artıyla başlıyor, neden 23 Nisan etkinliklerine katılamadığıyla devam edip, biz inerken hala, toys"r"us'ta oyuncak saksı çiçeklerinin ucuzluğundan dolayı babasını bir kaç tane birden almaya ikna etmeye uğraşıyor.. Hepsini anlatsın bitirsin, babasını 1 ay görmeyecek, telefonla dahi konuşmasına annesi izin vermeyecek.
Kendimi düşünüyorum da, işyerinde, herhangi bir zamanda, babamı birden özleyiveriyor, arayıp, "babacım seni çok özledim" diyorum, o da şaşırıyor, gülüyoruz, kendimi pek güzel, pek özel hissediyorum..
Böyle zamanlarda kafama iyice dank ediyor: Dünya adil bir yer değil.. Dünya adil bir yer değil.. Dünya adil bir yer değil..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder