25 Nisan 2007

İşteki huzur, mutluluk budur...


İkindi güneşi tepemizde, güneşin bunaltıcı etkisini azaltan hafif bir rüzgar, karşılıklı oturduğumuz masada kahvelerimiz ve dondurmalı, çikolatalı ıslak keklerimiz, telefonumun altında doktor yazısına şükrettiren kargacık bırgacık notlarımın döşendiği teksir kağıtları, uyduruk bir tükenmez kalem.. Babasının birlikte daha çok vakit geçirmek istediği 8 yaşındaki bir kız çocuğunun sınıf öğretmeniyle görüşme halindeyim.
Beysukent otobüsünde okula doğru yol alırken, zihnim, öğretmenle, şimdiye dek başka öğretmenlerle olduğu gibi, öğrenciler sınıfı boşalttıktan sonra orada kısa bir görüşme yapma düşüncesiyle dolu; erkenden okula vardığım için, çıkış zilinin çalmasını beklerken, tuvalet izniyle dışarı çıkan öğrencilerin fırtına gibi tuvalete koşup yine aynı hızla geri dönüşlerine gülmekte, duvarlarda asılı, Hollanda kraliçesi, prensi ve prensesinin okulu ziyaret ettikleri geçtiğimiz Şubat ayına ait fotoğraflara, çocukların resimlerinin serpiştirildiği panolara bakmakta, içeriden "çocuklar sessiiizzzzz!" diye sıklıkla tekrarlanan gür ve oturaklı öğretmen sesini duydukça başımı eğip, mor eteğime, şarlak mavi ayakkabılarıma, baklava desenli, beyaz, liseli kız çorabıma ve hepsi ayrı diyarda uçuşan saçlarıma bakıp "yav keşke daha usturuplu giyinseymişim" diye hayıflanmaktaydım.
Zilin çalması ve çocukların birbirini ezerek dışarı fırlamalarından sonra, öğretmen hanım, gayet sıcak, "gel çocuğum (bana çocuğum demesine sevinsem mi üzülsem mi bilemeyerek), dışarıda hem kahve içelim, hem konuşalım" diyerek yola koyulup, Ümitköy'de bir kafeye kendimizi yerleştirdikten sonra, başladık sohbete, tam 2 saat, birbirimizin ağzından lafı çeke çeke, çocuğun durumunu, anneyi, babayı, davanın esasını konuştuk..
İşte ben böyle anlarda, kahvemden bir yudum, kekimden bir dilim alıp, karşımdakini dinleyip, minik notlar alıp, sorular sorup, cevaplar verirken; mutluluğuna dair kafa yorduğum bilmem kaçıncı çocuğun öğretmeni ya da doktoru ya da psikologu ya da komşusu ya da akrabası ya da bir ebeveyniyle görüşürken, karşımdakinin çabasını, içtenliğini, derdime ortak oluşunu görürken; dışarıda çalışmayı, her gün yeni birileriyle tanışıp, bazen çok iyi dileklerle, yeniden görüşme temennileriyle, bazen "bitlendim mi len aceba" endişesi, baş ağrısıyla ayrılmayı, "home office" olayını, kafama göre çalışma saatlerini, Mamak senin Dikmen benim gezmeyi, kimine ayakkabılarla girip, kiminde kapı önünde çıkararak farklı evlere misafir olmayı, kiminin çayından, kiminin zeytinyağlı dolmasından tatmayı, kimine uyuz olup, kimine hayran kalmayı, bütün evi "evinizi görmem gerekiyor" açıklamasıyla bazen üstünkörü, bazen buzdolabı içine kadar keşfedip ayrılmayı, otobüslerde elde cadılar ajandam, cep telefonum titreşimde randevu almayı, koşturarak ve tabii ki son dakikada rapor vermeyi, velhasıl özgür ve kafama göre takılmayı çok sevdiğimi fark ediyorum.
Bugün yine kendimle temasın doruklarında, Fritz Perls'e saygılarımı sunuyorum...

10 yorum:

the.cagatay dedi ki...

ne is yaptigini merak ettim. onuda bir yaziyla aciklarsan sevinirim :P

elegimsagma dedi ki...

:)psikoloğum, aile mahkemesinde.

the.cagatay dedi ki...

cok ilginc bir meslek. yada daha once hic duymadigimdan dolayi ilginc geldi bana. gerci biraz uzucu bir tarafi olan bir meslek. gerci sen neseli anlatmisin.

aslında hazır psikolog bulmusken bir kac birsey danissanmı acaba :))

elegimsagma dedi ki...

:) aile mahkemelerinde psikolog bulunması cok eski bir şey değil zaten, yeni bi uygulama, 2.5 yıllık diyebilirim.. cok zor ve çok üzen yanlari da olan bir iş, nerde dert orda ben.

the.cagatay dedi ki...

Peki yaptigin is tam olarak nedir ?

Cocuklarin bu olaydan daha az etkilenmesinimi saglamak yoksa cocuklarin kimde kalmasinin daha saglikli olacaginimi soylemek.
Yada herkesin bir sekilde ruhsal halindenmi sorumlusun :) Bide sanirim devlete bagtli olarak yasiyorsun. Gerci devlete bagli calisiyorsan keyfe kederde pek calisilmaz ama :)
Nise ben binlerce soru sorarim eger sıkıyorsam haberim olsun :)

elegimsagma dedi ki...

:) yaptigim is asil olarak, cocugun kimde kalmasinin daha saglikli olacagini soylemek, bu kisim net. ama tabii değerlendirme esnasında tutum onerileri veriyorum cocugun ve ailenin durumuna gore, ya da uzun sureli takibi gerekiyorsa yonlendiriyorum. 657li bir devlet memuruyum ama adliye cok sıkışık oldugundan, daha hakimler ikişerli oturuyorlar diye bize de oda verilmediginden, ve gorusmeler icin de cogunlukla disarida olmam gerektiginden (ev-okul ziyaretleri)bu şekil çalışıyorum, bu şekil biraz benim de tercihim olabiliyor bazen.

the.cagatay dedi ki...

ama genelde cocugun annede kalmasi daha saglikli degilmi zaten. cok farklı durumlar haricinde. hic babada kaldigi bir durum oldumu.

elegimsagma dedi ki...

oldu tabii ki, ebeveyn sorumlulugu esas alınır. hangi ebeveynde kalması çocugun yararına olacaksa..

Adsız dedi ki...

Rabişim sen olmuşsun...
He he..

elegimsagma dedi ki...

yavrıııım, aslım benim, olduk valla, işteki huzur mutluluk budur, azıcık aşım kaygısız başım, allaha bin şükür, cümlenin evladına, ho ho:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...